Tel Aviv'in İran'a yönelik hain saldırılarının perde arkası netleşiyor: 8 aylık gizli hazırlık süreci ifşa oldu
Ortadoğu'da istikrarsızlığı körükleyen, bölgede emperyal çıkarlar uğruna insanlık dışı politikalarıyla dikkat çeken İsrail’in, İran’a yönelik saldırılarının 8 ay öncesinden planlandığı ortaya çıktı. Amerika merkezli Axios’un haberi, küresel güvenliğe tehdit oluşturan bu saldırgan tutumun sistematik şekilde yürütüldüğünü gözler önüne serdi.
İddiaya göre, Tahran’ın Ekim ayında İsrail hedeflerine karşılık vermesinin ardından Tel Aviv’de "misilleme planları" devreye alındı. İsrail'in sözde savunma gerekçesiyle yürüttüğü bu operasyonların, aslında İran’ın nükleer tesisleri, füze üsleri ve üst düzey askeri isimlerini hedef aldığı bildirildi.
Netanyahu'dan “varoluşsal tehdit” bahanesi: Emperyal planın mimarları sahnede
Haberde, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, İran’ın artan füze kapasitesi ve nükleer enerji programını ülkesine yönelik “varoluşsal tehdit” olarak tanımladığı aktarıldı. İsrail istihbaratının, İran’ın nükleer silah üretiminde kritik aşamaya geldiği yönündeki değerlendirmeleri, saldırıların gerekçesi olarak sunuldu.
Trump yönetimiyle kirli pazarlık: ‘Açık yeşil ışık’ iddiası
İsrailli yetkililerin açıklamalarına göre, saldırı hazırlıkları Washington’la koordineli şekilde yürütüldü. Axios’a konuşan iki İsrailli yetkili, dönemin ABD Başkanı Donald Trump'ın kamuoyu önünde saldırıya karşıymış gibi görünmesine rağmen özelde açık destek verdiğini, “yeşil ışık” yaktığını iddia etti.
Haberde dikkat çeken bir diğer unsur ise hedef alınan İranlı yetkililerin yer değiştirmesini engellemek amacıyla planların gizlilikle yürütüldüğü oldu. Bu yaklaşımın, stratejik hedeflerin imhasını daha “etkili” kılmak amacı taşıdığı ifade edildi.
ABD ‘tek taraflı’ dedi, gerçekler örtülemiyor
ABD tarafı ise kamuoyu önünde bu saldırıları “tek taraflı” olarak nitelendirerek herhangi bir resmi onay vermediğini savundu. Ancak İsrailli kaynaklar, arka planda yürütülen iş birliğinin daha derin ve planlı olduğuna işaret ediyor. Bu durum, bölgesel istikrarı tehdit eden sözde ittifakların hangi çıkar ilişkileri üzerine kurulu olduğunu gözler önüne seriyor.