Aylardır süren ev sahipliği rekabetinde Türkiye ve Avustralya arasında düğüm çözülmeye başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sert mesajları ve Ankara'nın ısrarlı diplomatik trafiği, Avustralya’dan gelen geri adım sinyalleriyle sonuç verdi.
Avustralya’dan Sürpriz Açıklama: Türkiye Seçilirse Veto Yok
Brezilya’da devam eden COP30 kapsamında yapılan temaslarda Avustralya Başbakanı Anthony Albanese, Türkiye'nin 2026 Birleşmiş Milletler İklim Konferansı’na (COP31) ev sahipliği yapması durumunda bunu veto etmeyeceklerini açıkladı. Canberra yönetimi, Türkiye’nin adaylığına artık karşı çıkmayacaklarını ifade ederek yarışın seyrini değiştirdi.
Konsensüs Zorunluluğu: Türkiye Geri Adım Atmıyor
Birleşmiş Milletler kurallarına göre, COP zirvelerinin ev sahipleri ancak tüm ülkelerin oy birliğiyle belirlenebiliyor. Türkiye ve Avustralya’dan biri yarıştan çekilmediği sürece, konferansın Almanya’nın Bonn kentinde yapılması gündeme gelebiliyordu. Ancak Albanese, böyle bir sonucun "küresel kamuoyuna kötü bir birliktelik mesajı" vereceğini belirterek Türkiye ile uzlaşmaya açık olduklarının sinyalini verdi.
Pasifik Vurgusu: Türkiye ile İşbirliği Mesajı
Avustralya Başbakanı, yarıştan çekilseler bile Türkiye’nin ev sahipliği durumunda Pasifik ülkelerinin çıkarlarını savunmaya devam edeceklerini söyledi. “Yapmak istediğimiz şey, Pasifik’in bundan faydalanmasını sağlamak” diyerek, Türkiye ile işbirliği arayışlarını sürdüreceklerini ifade etti.
Avustralya Hükümetinde Derin Fikir Ayrılıkları
Canberra’da ev sahipliği konusundaki maliyet tartışmaları hükümet içinde bölünmelere yol açmış durumda. İklim Bakanı Chris Bowen, halen Türkiye’nin adaylığını “yenmek için mücadele verdiklerini” belirtirken, hükümetin diğer kanadı Türkiye ile yürütülen iyi niyetli müzakerelere dikkat çekiyor. Avustralya’nın, Türkiye’nin eş başkanlık önerisini reddetmesi ise, sürecin tek adayla sonuçlanabileceği ihtimalini güçlendiriyor.
Türkiye, Küresel İklim Diplomasisinde Yeni Bir Aşamaya Geçiyor
Türkiye’nin COP31’e ev sahipliği yapması, yalnızca prestijli bir organizasyonu üstlenmek anlamına gelmiyor. Aynı zamanda Ankara’nın Akdeniz’den Avrupa’ya, oradan da küresel çevre politikalarına uzanan etkisini artırma potansiyeli taşıyor. Bu adım, Türkiye’yi iklim diplomasisinde merkez ülkelerden biri haline getirebilir.