Türkiye, dünya genelinde eğitim ihracatında yeni bir döneme giriyor. Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Erol Özvar’ın verdiği son veriler, uluslararası öğrencilerin Türkiye’ye yalnızca kültürel değil, ekonomik anlamda da ciddi bir değer kattığını ortaya koydu. Bugün yaklaşık 350 bin yabancı öğrenci, Türkiye'nin dört bir yanındaki üniversitelerde eğitim görüyor ve bıraktıkları döviz miktarı yıllık 3 milyar dolara yaklaşmış durumda.
Bu rakam, sadece Türkiye’nin değil, küresel yükseköğretim pazarının da dönüşüm geçirdiğini gösteriyor. Artık ülkeler sadece teknoloji veya sanayi değil, bilgi ve eğitim üzerinden de ekonomik değer üretmeye başlıyor. Türkiye ise bu alanda dünyada 7’nci sıraya yerleşerek önemli bir eşiği geçmiş bulunuyor.
eğitimle gelen döviz, kalıcı ekonomik katkıya dönüşüyor
Yabancı öğrencilerin Türkiye’deki üniversitelere yönelmesinin arkasında yatan neden sadece diploma alma arzusu değil.Uygun maliyetli, ancak uluslararası düzeyde kaliteli eğitim imkânı, Türkiye’yi bölgede cazip bir eğitim üssü haline getiriyor. Bu öğrencilerin yüzde 95’i herhangi bir burs almadan, tamamen kendi imkanlarıyla eğitim alıyor. Harcamalar sadece eğitimle sınırlı kalmıyor; barınma, ulaşım, beslenme ve sosyal yaşam gibi giderlerle birlikte bu öğrencilerin Türkiye ekonomisine doğrudan katkısı büyüyor.
YÖK Başkanı Özvar’a göre, "Türkiye'yi tercih eden öğrenciler yalnızca ekonomik katkı sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda ülkelerine döndüklerinde birer kültür elçisi olarak Türkiye’nin gönüllü tanıtımını da üstleniyorlar." Bu da uzun vadede, hem ekonomik hem diplomatik ilişkilerin güçlenmesine zemin hazırlıyor.
türkiye'den dünyaya açılan üniversiteler
Yalnızca öğrencileri Türkiye’ye çekmekle yetinmeyen yükseköğretim politikaları, Türkiye menşeli üniversitelerin yurt dışına açılmasını da içeriyor. Son iki yılda Azerbaycan ve Özbekistan’da faaliyete geçen Türk üniversiteleri, bu stratejinin ilk örneklerini oluşturuyor. Orta Doğu Teknik Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesi gibi köklü kurumların programları, artık Bakü ve Taşkent’teki gençlere de ulaşıyor.
Yeni dönemde ise bu model daha da yaygınlaştırılacak. Mısır, Ürdün, Irak gibi ülkelerle sürdürülen görüşmeler, Türkiye’nin yükseköğretim alanındaki dış açılımının sadece başlangıç aşamasında olduğunu gösteriyor. Bu adımlar, eğitim sektörünün yalnızca iç piyasaya değil, uluslararası alana hizmet eden stratejik bir sektöre dönüştüğünü açıkça ortaya koyuyor.
yabancı düşmanlığı değil, uluslararası saygınlık
Prof. Dr. Erol Özvar, bazı çevrelerde dillendirilen “kontenjan” ve “haksız ayrıcalık” söylemlerine karşı ise net konuşuyor: “Uluslararası öğrenciler, Türk öğrencilerle aynı kontenjanı paylaşmıyor. Kendi kontenjanlarında, kendi aralarında yarışarak yerleşiyorlar.” Bu açıklama, kamuoyundaki bilgi kirliliğini gidermeyi hedefliyor.
Ayrıca, yabancı öğrencilere yönelik olumsuz söylemlerin Türkiye’nin uluslararası imajına zarar verdiği de açıkça vurgulanıyor. Özvar’a göre, “Bu öğrenciler buradan aldıkları bilgiyle ülkelerine döndüklerinde, Türkiye’yi anlatan birer köprüye dönüşüyorlar. Yani ekonomik yatırım, zamanla kültürel ve diplomatik kazanca evriliyor.”
üniversiteler artık ekonomik kalkınmanın bir parçası
Uluslararası öğrenci hareketliliği, artık yalnızca bir eğitim politikası değil; aynı zamanda stratejik bir ekonomik hamleolarak değerlendiriliyor. Türkiye, sahip olduğu akademik birikimi hem yurt içine döviz olarak kazandırıyor hem de dış ülkelerdeki yeni kuşaklara aktararak kültürel nüfuz alanını genişletiyor.
Bu kapsamda üniversitelerin, yalnızca mezun veren kurumlar değil, ekonomiyi canlandıran, ülkenin marka değerini yükselten çok yönlü yapılar haline geldiği görülüyor. Özellikle sağlık, mühendislik ve sosyal bilimler alanlarındaki bölümler, Orta Doğu, Orta Asya ve Afrika’daki gençler için alternatifsiz bir eğitim adresi haline gelmiş durumda.