Türkiye ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasında imzalanan 198 milyar TL ve 18 milyar dirhem tutarındaki swap anlaşması, sıradan bir finansal protokolün ötesine geçiyor. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) ile BAE Merkez Bankası arasında atılan bu stratejik adım, sadece döviz rezervlerini güçlendirmekle kalmayacak; aynı zamanda Türkiye'nin dijital bankacılık, finansal teknolojiler ve sürdürülebilir enerji alanlarında yeni bir çağa girmesine öncülük edecek.
Swap anlaşmasının yanında iki ülke arasında yerel para birimlerinin ticarette kullanımı ve ödeme sistemlerinin entegrasyonu gibi kritik konuları içeren iki mutabakat zaptı da imzalandı. Bu hamle, sadece ekonomik değil, jeopolitik dengelerde de Türkiye lehine önemli bir kırılma noktası olabilir.
Swap anlaşmasının perde arkası: dijitalleşme ve yeşil enerji yatırımlarına zemin hazırlığı
Pariterium Danışmanlık Kurucusu Dr. İsmet Demirkol, swap anlaşmasının etkilerini değerlendirirken dikkat çekici bir noktaya odaklandı: “Bu tür anlaşmalar yalnızca döviz alışverişi değil; dijitalleşen finansal sistemlerle entegre olmanın bir adımıdır,” diyor.
Demirkol’a göre dünya artık paradan çok verinin gücünü konuşuyor. Bu bağlamda Türkiye’nin dijital bankacılık altyapısının küresel ölçekte rekabet edebilir hale gelmesi, swap anlaşmalarıyla doğrudan bağlantılı. Aynı zamanda yeşil enerji, rüzgar, güneş ve hidrojen enerjisi yatırımları da bu ekonomik iş birliklerinden dolaylı olarak beslenebilir.
Türkiye'nin uzun vadeli hedefi, dışa bağımlılığı azaltmak, enerji dönüşümünü sağlamak ve sürdürülebilir kalkınma modellerini güçlendirmek. Swap anlaşması, bu hedeflerin finansal zeminini hazırlıyor.
Döviz rezervlerinde güçlenme ve ticari ilişkilerde yeni ivme
Bursa Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Filiz Eryılmaz ise anlaşmanın TCMB’nin brüt rezervlerini artırması açısından stratejik bir hamle olduğunu belirtiyor.
Türkiye ile BAE arasındaki ticaret geçmişte de güçlüydü, ancak bu anlaşma sayesinde bu ilişkilerin daha da derinleşmesi ve çeşitlenmesi bekleniyor. Özellikle Körfez ülkelerinden gelen sermaye girişleri, Türkiye'nin yatırım ortamını canlandırabilir.
Bu sadece likidite artışı değil, aynı zamanda ekonomik istikrar algısının güçlenmesi anlamına da geliyor. Eryılmaz, “Bu tür anlaşmalar, sermaye akışını hızlandırır ve yatırımcı güvenini artırır,” diyerek anlaşmanın uluslararası piyasalar açısından taşıdığı öneme dikkat çekiyor.
Swap anlaşmasının stratejik yansımaları
Swap anlaşmaları genellikle kısa vadeli olarak değerlendirilse de, Türkiye-BAE arasında yapılan bu özel anlaşma uzun vadeli stratejik kazanımların kapısını aralayabilir. Dijital entegrasyon, para birimi üzerinden ticaret yapma kabiliyeti ve finansal mesajlaşma sistemlerinin ortak kullanımı, iki ülke arasında ekonomik bir koridor oluşturabilir.
Bu koridor sadece ticareti değil, finansal güvenliği ve teknolojik yakınlaşmayı da kapsayacak şekilde genişliyor. Türkiye açısından bakıldığında bu adım, sadece BAE ile değil, Körfez bölgesinin geneliyle güçlü bir finansal iş birliği zinciri kurma potansiyeli taşıyor.
Ekonomik bağımsızlık ve cari fazla hedefi artık daha gerçekçi
Dr. Demirkol’un dikkat çektiği bir diğer unsur ise Türkiye'nin dışa bağımlılığının azaltılması. Enerji ve finansal teknolojilerde dış kaynaklı riskleri azaltmak, ekonomik bağımsızlık açısından kritik.
Swap anlaşmaları bu noktada sadece kısa vadeli döviz temini değil, ekonomik sistemin kendi kendine yetebilmesini sağlama yolunda stratejik bir basamak haline geliyor.
Bu da doğrudan cari fazla hedefinin desteklenmesi anlamına geliyor. Türkiye, enerji dönüşümünü başardığı takdirde, ithalat faturası düşecek ve cari denge fazla verecek bir yapıya kavuşabilir.