Boeing, Türk havacılık sanayii ile sürdürdüğü uzun soluklu iş birliğinde önemli bir eşiği geride bıraktı. Şirketin Türkiye'den bugüne kadar gerçekleştirdiği tedarik hacmi 2 milyar doları aştı. Bu gelişme, yalnızca ticari bir ilişki değil; Türkiye'nin küresel havacılıkta yüksek teknoloji, mühendislik ve sürdürülebilirlik gibi alanlarda ne denli güçlü bir aktör haline geldiğini de gözler önüne seriyor.
Türk firmaları, 737, 787 Dreamliner gibi yeni nesil Boeing uçaklarından, Chinook ve P-8 gibi askeri platformlara kadar birçok sistem için parça üretiyor. Özellikle Ankara, İstanbul, Eskişehir, İzmir, Bursa ve Kayseri gibi şehirlerde faaliyet gösteren 20’den fazla tedarikçi, Boeing’in global üretim zincirinin vazgeçilmez parçaları arasında yer alıyor.
mühendislikten eğitime kadar çok katmanlı bir ortaklık
Boeing Türkiye ve Orta Asya Genel Müdürü Ayşem Sargın, Türkiye ile olan ilişkilerini yalnızca bir ticari iş birliği olarak değil, aynı zamanda uzun vadeli bir stratejik ortaklık olarak tanımlıyor. Sargın’a göre, 2017 yılında başlatılan Milli Havacılık Planı (NAI) ile bu iş birliği sanayi, teknoloji, mühendislik ve ileri kabiliyet geliştirme alanlarında daha da derinleşti.
Boeing’in İstanbul Teknopark'ta kurduğu Mühendislik ve Teknoloji Merkezi, şirketin dünya genelinde sadece birkaç yerde yürüttüğü özel Ar-Ge çalışmalarına ev sahipliği yapıyor. Yaklaşık 100 mühendisin görev aldığı bu merkez, yalnızca mevcut projelere destek sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda Türkiye’nin gelecekteki havacılık liderliği potansiyelini de güçlendiriyor.
Öte yandan genç yetenekleri hedef alan yatırımlar da dikkat çekiyor. İstanbul’daki Newton Uçuş Akademisi, 13-16 yaş arası gençlere STEM temelli havacılık eğitimi sunarak yeni nesil pilot ve mühendislerin yetişmesine katkı sağlıyor.
sürdürülebilir havacılıkta türkiye’nin yükselen rolü
Geleceğin havacılığı, yalnızca daha büyük ya da daha hızlı uçaklarla değil, aynı zamanda sıfır karbon emisyonu hedefiile şekilleniyor. Bu noktada Türkiye, Boeing’in sürdürülebilir havacılık vizyonu doğrultusunda da güçlü bir ortak olarak öne çıkıyor.
Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nün getirdiği SAF (Sürdürülebilir Havacılık Yakıtı) zorunluluğu, bu geçişin en somut adımlarından biri oldu. Boeing, Türkiye’nin tarım kaynaklı biyokütle potansiyelini değerlendirerek SAF üretiminde yerli kaynakları kullanmayı hedefliyor. Şirketin bu alandaki analizleri, Türkiye Sürdürülebilir Havacılık Platformu (TSAA) aracılığıyla yürütülüyor.
Ayşem Sargın, "Türkiye, hem coğrafi konumu hem de gelişmiş havalimanı altyapısıyla, SAF’ın bölgesel olarak ölçeklendirilmesinde kilit rol üstlenecek," diyerek, bu vizyonun yalnızca bugünün değil, önümüzdeki onlarca yılın yol haritası olduğunu vurguluyor.
yeni nesil uçuş teknolojilerine yatırım sürüyor
Boeing yalnızca bugünü değil, geleceğin uçuş teknolojilerini de şekillendirmek üzere çalışmalarını sürdürüyor. Elektrikli ve hibrit uçuş sistemleri, bu alandaki yeniliklerin başında geliyor. Şirketin, NASA ve GE Aerospace iş birliğiyle geliştirdiği 1 megavat hibrit elektrikli uçuş sistemi, geleceğin daha sessiz ve daha verimli hava araçlarına kapı aralıyor.
Ayrıca Boeing’in desteklediği Wisk girişimi, bugüne kadar 1750'den fazla başarılı test uçuşu gerçekleştirmiş tamamen elektrikli ve otonom hava taksisi projeleriyle öne çıkıyor. Bu projeler, kent içi ulaşımı havadan gerçekleştirecek uçan taksilerin çok da uzak bir gelecekte olmadığını gösteriyor.
boeing’in 80 yıllık türkiye yolculuğu güven ve vizyonla devam ediyor
Boeing’in Türkiye’deki varlığı 1945 yılında teslim edilen ilk DC-3 uçağı ile başladı. Bugün, 80 yıl sonra, bu ilişki yalnızca bir müşteri-tedarikçi bağını değil, aynı zamanda karşılıklı güvene ve ortak vizyona dayalı derin bir stratejik iş birliğini temsil ediyor.
Boeing’in gözünde Türkiye artık yalnızca öncelikli bir büyüme pazarı değil; aynı zamanda küresel tedarik zincirinin kritik bir halkası, ileri mühendisliğin merkezi ve sürdürülebilir havacılığın şekillendiği stratejik bir oyuncu.