ABD Merkez Bankası (Fed), ekonomideki yavaşlama sinyallerine daha fazla kayıtsız kalamadı. 2026 yılı için yapılan yeni faiz tahminleri, Fed’in faiz oranlarını planladığından çok daha fazla indirebileceğini gösteriyor. Uzmanlar, özellikle istihdamdaki kırılganlık ve tüketici talebindeki zayıflamanın, Fed’i agresif bir faiz indirim döngüsüne zorlayabileceğini belirtiyor.
Fed, geçtiğimiz günlerde politika faizini beklendiği üzere 25 baz puan düşürerek yüzde 4-4,25 aralığına çekti. Bu kararla birlikte, Fed’in uzun vadeli faiz tahminlerinde de ciddi revizyonlara gidildi. 2026 yılı için federal fon oranı beklentisi yüzde 3,4’e düşürülürken, 2027 ve 2028 tahminleri sırasıyla yüzde 3,1 ve yüzde 3 seviyelerinde belirlendi.
Ancak piyasalar bu projeksiyonlara pek güvenmiyor. ING Uluslararası Başekonomisti James Knightley, "Fed’in mevcut tahminlerinden çok daha büyük faiz indirimleri yapması gerekebilir. 2026’nın ikinci yarısında faiz oranı yüzde 3’ün altına gerileyebilir" diyerek dikkat çekici bir uyarıda bulundu.
piyasa, fed’in 'yumuşak iniş' senaryosuna inanmıyor
Fed’in hedeflediği yumuşak iniş senaryosu, ekonominin mevcut verileriyle çelişiyor. Son istihdam raporları iş gücü piyasasında yavaşlamaya, işsizlik oranında ise hafif artışa işaret ediyor. Öte yandan, enflasyon hâlâ Fed’in hedefinin üzerinde seyrediyor. Knightley’e göre bu tablo, para politikasında daha sert gevşeme adımlarının sinyalini veriyor.
Knightley, yıl bitmeden iki, 2026’nın ilk çeyreğinde ise iki ek faiz indirimi daha öngörüyor. Toplamda 100-125 baz puanlık yeni bir indirim alanı gündeme gelirken, bu beklentiler piyasaların da fiyatlamalarına yansımış durumda.
Rabobank’tan Makro Stratejist Molly Schwartz da benzer görüşte. İş gücü piyasasındaki kötüleşmeye dikkat çeken Schwartz, "Fed'in daha güçlü adımlar atması kaçınılmaz hale geldi. Piyasa, 2026 sonuna kadar 125 baz puan daha faiz indirimi bekliyor" ifadelerini kullandı.
enflasyon yüksek kalıyor, büyüme tahminleri yukarı yönlü revize edildi
Fed, enflasyonun yapışkan yapısına dikkat çekerek 2026 için tahminini yüzde 2,4’ten yüzde 2,6’ya yükseltti. Özellikle ticaret savaşlarına ve tarifelere bağlı maliyet artışları, kısa vadede fiyat baskılarını sürdürüyor. Ancak uzun vadeli enflasyon tahminleri sabit bırakıldı ve 2028 için yüzde 2 olarak açıklandı.
Büyüme tarafında ise daha temkinli bir iyimserlik var. 2025 büyüme tahmini yüzde 1,8’e yükseltildi. 2027 ve 2028 yılları için tahminler sırasıyla yüzde 1,9 ve yüzde 1,8 seviyelerinde tutuldu. Bu veriler, ekonomide bir çöküş değil ancak uzun süreli bir durgunluk dönemine işaret ediyor.
İşsizlik oranı beklentileri de aşağı yönlü revize edildi. 2026 için yüzde 4,3, 2027 için yüzde 4,2, 2028 için ise yüzde 4,2 seviyelerinde bir işsizlik oranı öngörülüyor. Ancak uzmanlara göre, bu rakamlar piyasanın genel görünümüne kıyasla fazla iyimser kalıyor.
powell’dan ‘nötr politika’ vurgusu: daha fazla faiz indirimi mümkün
Fed Başkanı Jerome Powell, karar sonrası yaptığı açıklamada daha nötr bir para politikası duruşuna geçmenin önemini vurguladı. "İş gücü piyasasında dengelerin bozulduğu bir ortamda, faizlerin daha fazla indirilmesi gündemimizde olabilir" ifadeleriyle, 2026’ya yönelik faiz indirimi beklentilerini destekledi.
Gecelik Endeks Swap (OIS) piyasası da bu söylemi fiyatlamış durumda. Yatırımcılar, 2026 yılı sonuna kadar toplamda 125 baz puanlık yeni faiz indirimi olasılığını yüksek görüyor. Fed’in faiz oranının yüzde 3 seviyesinin altına gerilemesi, sadece teknik bir karar değil, aynı zamanda ABD ekonomisinin yapısal dönüşümüne işaret eden bir sinyal olarak değerlendiriliyor.
piyasanın beklentisi: faiz oranları 2026’da yüzde 3’ün altına inebilir
Toparlamak gerekirse, Fed’in 2026 yılına ilişkin resmi tahminleri bile gevşek para politikasına doğru eğilim gösterirken, uzmanlar bu sürecin daha sert olabileceğini belirtiyor. Yumuşak iniş senaryolarına duyulan güven azalmış durumda. İş gücü piyasasındaki olumsuz sinyaller, tüketici talebinin zayıflaması ve enflasyonun hedefin üzerinde kalması, 2026’da faiz oranlarının yüzde 3’ün altına inebileceği beklentisini güçlendiriyor.
Bu süreç sadece Fed’in değil, küresel finans sisteminin de dikkatle izlemesi gereken bir döneme işaret ediyor.