İstanbul
Parçalı bulutlu
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Yeni Birlik Gazetesi Galeriler Eğitim Üniversite 3 yıla düşüyor! Uzman görüşüyle mezuniyet erkenleşiyor, eğitim yenileniyor

Üniversite 3 yıla düşüyor! Uzman görüşüyle mezuniyet erkenleşiyor, eğitim yenileniyor

Üniversitelerde 3 yıllık model gündemde. Yeni sistem, gençlere erken iş imkânı sunarken, eğitim kalitesi ve destekler sürecin başarısında belirleyici olacak.

 1

Muhammet Emin İzmir/ Özel Haber 

Üniversite eğitiminde 3 yıllık modele geçiş tartışmaları gündemdeki yerini korurken, bu yapısal dönüşümün etkilerini anlamak üzere İstanbul Gelişim Üniversitesi Yeni Medya ve İletişim Bölümü Bölüm Başkanı Doç. Dr. Taylan Maral ile özel bir röportaj gerçekleştirdik. Maral, bu yeni modelin gençlerin erken iş hayatına atılmasından akademik derinliğe, devlet desteklerinden üniversite-sanayi iş birliğine kadar birçok başlıkta yaratacağı fırsatları ve riskleri kapsamlı şekilde değerlendirdi.

1 / 4
 2

1) Üniversitelerde bazı lisans programlarının 3 yıla indirilmesi gündemde. Sizce bu adım, gençlerin daha erken yaşta iş hayatına atılması açısından yapısal bir reform olabilir mi?

Doç. Dr. Taylan Maral: Dünyada yükseköğretim sistemlerinde, özellikle Bologna Süreci kapsamında Avrupa’da 3 yıllık lisans modellerinin yaygın olduğunu görüyoruz. Bu açıdan bakıldığında, sürenin kısaltılmasının tek başına bir amaç olmaması gerektiği ve sonuç odaklı bir eğitim modelinin aracı olabileceğini söylemek mümkün. Gençlerin bir yıl erken hayata atılması, iş gücü piyasasının dinamizmi açısından elbette değerlidir. Ancak buradaki 'yapısal reform' ifadesinin altının dolması, sadece süreyi kısaltmaktan öte, o üç yılın içeriğinin ne kadar verimli kurgulandığıyla da ilgilidir. Eğer mezuniyet yaşını düşürürken mezuniyet yetkinliğini de koruyabilirsek, o zaman bu bir reform niteliği taşır.


2) Üç yıllık üniversite modeli, nitelikli eğitimi koruyarak süreci daha verimli hale getirebilir mi? Akademik kaliteyi nasıl etkiler?                                                                                                                                        
Doç. Dr. Taylan Maral: Bunun tamamen 'zaman tasarrufu' ile 'içerik yoğunluğu' arasındaki dengeyi nasıl kuracağımıza bağlı olduğunu söyleyebilirim. Akademik kalite elbette sadece binada geçirilen süreyle ölçülemez. Öğrencinin kazandığı yetkinliklerle ölçülür. Müfredattaki tekrarların ayıklanması ve güncelliğini yitirmiş bilgilerin elenmesi süreci verimli hale getirebilir. Bununla birlikte burada çok dikkatli olunması gereken bir husus var: Teorik altyapının zayıflatılmaması. Uygulama elbette önemlidir ama güçlü bir teorik temel olmadan yapılan uygulama, teknisyenden öteye geçemez. Dolayısıyla, süreyi kısaltırken akademik derinliği koruyacak yoğunlaştırılmış bir program şarttır. Aksi takdirde diploma enflasyonu riski doğabilir.

2 / 4
 3

3) Müfredatların sadeleşmesi ve uygulamaya yönelmesi, öğrencilerin hem motivasyonunu hem de sektörel uyumunu artırır mı?                                                                                                          
Doç. Dr. Taylan Maral: Öğrencilerin en büyük motivasyon kaybı, aldıkları eğitimin gerçek hayattaki karşılığını göremedikleri anlarda yaşanıyor. Bu bakımdan, sektörel ihtiyaçlarla örtüşen, 'yaparak öğrenme' modeline dayalı bir sadeleşme kesinlikle pozitif bir etki yaratır. Tabi burada üniversitelerin sadece meslek edindirme kursu olmadığının; aynı zamanda bir analitik düşünme ve vizyon kazanma yeri olduğunun da unutulmaması gerekir. Sadeleşme, öğrenciyi sadece 'çarkın bir dişlisi' yapacak kadar mekanik olmamalı; ona eleştirel düşünme yetisi kazandıracak dersleri de kapsamalıdır. Bu denge sağlandığında sektörel uyum kendiliğinden artacaktır.


4) Küresel trendlerde de görülen "kısa süreli, yoğun eğitim" modeline Türkiye’nin geçişi, mezunların rekabet gücünü nasıl etkiler?                                                                                                    
Doç. Dr. Taylan Maral: Küresel entegrasyon açısından, özellikle Avrupa Yükseköğretim Alanı ile uyum (Bologna süreci) teknik olarak diplomaların tanınırlığını kolaylaştırabilir. Fakat unutulmamalıdır ki rekabet gücü, diplomadaki yıldan ziyade, o diplomanın arkasındaki bilgi ve beceri setiyle (skill-set) ilgilidir. Eğer biz 3 yılda, dünyadaki akranlarıyla yarışabilecek donanımı (yabancı dil, dijital okuryazarlık, alan bilgisi) verebileceksek rekabet gücümüz elbette artar. Süre kısalırken donanım eksik kalırsa, uluslararası arenada dezavantajlı duruma da düşebiliriz. Yani belirleyici olanın tek başına süre olmadığını, o sürenin kalitesi olduğunu ifade etmek istiyorum.

3 / 4
 4

5) Yeni sistemde üniversitelerden beklenen en önemli dönüşüm sizce nedir? Daha esnek, uygulamalı ve iş dünyasıyla entegre modeller mümkün mü?                                                                                          
Doç. Dr. Taylan Maral: Üniversitelerden beklenen asıl dönüşüm, statik bilgi aktarıcılığından çıkıp 'öğrenmeyi öğreten' dinamik merkezlere dönüşmeleridir. Yeni sistemde üniversiteler, duvarları olan sınıflardan ziyade, sanayi ve toplumla iç içe geçmiş kampüslere dönüşmek zorunda. Esnek ve modüler eğitim, öğrencinin kendi ilgi alanına göre ders seçebildiği, disiplinler arası geçişlerin kolay olduğu bir yapıyı gerektirir. Bu elbette mümkündür ama bunun için sadece akademik kadronun değil, iş dünyasının da üniversitenin içine daha fazla girmesi ve elini taşın altına koyması gerekir. Buradan kasıt sadece staj ya da iş imkânı olarak algılanmamalı. Burslar, araştırma merkezleri, uygulama alanları ve hatta etkinlik ve organizasyon destekleri ile sponsorluklar da bunlara dâhil edilmeli.                                                                                                                                                                                                                                        
6) Gençler artık çoğunlukla ‘okurken çalışmak’ zorunda kalıyor. 3 yıllık model bu ihtiyaca daha uygun ve destekleyici bir zemin sunabilir mi?                                                                                           
Doç. Dr. Taylan Maral: Burada iki yönlü bir durum söz konusu. Bir yandan eğitimin 3 yıla inmesi, gencin tam zamanlı profesyonel hayata ve dolayısıyla tam maaşa bir yıl erken kavuşmasını sağlar; bu ekonomik açıdan büyük bir avantajdır. Öte yandan, 4 yıllık müfredat 3 yıla sıkıştırılacaksa, ders yükü ve yoğunluğu artacağından öğrencinin dönem içinde 'part-time' çalışmaya ayıracağı vakit de azalabilir. Bu nedenle yeni model kurgulanırken, öğrencilerin çalışma zorunluluğu göz önünde bulundurulmalı ve ders programları buna uygun esneklikte tasarlanmalıdır. Öğrencilerin sadece ‘öğrenci’ olacakları bir ekonomik sistem bu sürecin daha kolay yürütülmesini sağlayabilir.

4 / 4