Semanur İrgin/ Özel haber
Papa Leo XIV’in İznik’teki Birinci Konsil’in 1700. yılı kapsamında Türkiye’ye gerçekleştirdiği ziyaret, sosyal medyada bir kez daha tartışmaları alevlendirdi. Özellikle “Fatih Sultan Mehmed Papa’yı İstanbul’a sokmadı” ve “Atatürk Papaların Türkiye’ye gelmesine izin vermedi” yönündeki iddialar sıkça dile getirildi.
Ancak resmi arşivler ve akademik kaynaklar, bu söylemlerin tarihsel bir karşılığı olmadığını gösteriyor.
Papa Leo XIV neden Türkiye’de? Resmî gerekçe net
Vatikan’ın resmî açıklamasına göre Papa Leo XIV, Türkiye ziyaretini şu gerekçelerle gerçekleştiriyor:
Birinci İznik Konsili’nin 1700. yılı
Türkiye’nin Doğu ile Batı arasındaki stratejik ve kültürel köprü rolü Ortadoğu’daki çatışmalar, Gazze savaşı ve barış çağrısı
Hristiyan azınlıkların korunması
Dinler arası diyalog ve çevresel sorunlar
Papa’nın Türkiye ziyareti aynı zamanda papalığının ilk yurt dışı seyahati olması nedeniyle diplomatik açıdan da dikkat çekiyor.
Leo XIV, Türkiye’ye gelen beşinci Papa. Ondan önce ülkeyi ziyaret eden Papalar şunlar:
VI. Paul (1967), II. John Paul (1979), XVI. Benedict (2006), Francis (2014).
Fatih dönemine ilişkin iddia: Arşivlerde izine rastlanmadı
Sosyal medyada en çok paylaşılan iddialardan biri, “Fatih Sultan Mehmed, Papa’nın İstanbul’a gelmesini istemedi” söylemi.
Bu iddia, tarihsel kaynaklarla uyuşmuyor.
Fatih dönemine ilişkin Papalık tarafındaki tek önemli belge, Papa Pius II’nin 1461 tarihli Fatih’e hitaben yazdığı mektup.
Ancak akademik çalışmalar bu mektubun:
Gönderildiğine dair hiçbir kanıt olmadığını,
Avrupa kamuoyuna yönelik bir propaganda metni niteliği taşıdığını,
Papa’nın barışçıl bir ziyaret değil, Haçlı seferi hazırlığı içinde olduğunu ortaya koyuyor.
Ne Osmanlı arşivlerinde ne de Vatikan belgelerinde “Fatih bir Papalık ziyaretini reddetti” yönünde herhangi bir kayıt bulunmuyor.
Uzmanlar, iddianın sonradan gelişen popüler bir efsane olduğunu belirtiyor.
Atatürk hakkında ortaya atılan iddia da kayıtlara dayanmıyor
Benzer bir iddia da Atatürk dönemine ilişkin:
“Atatürk Papaların Türkiye’ye girişine izin vermedi.”
Resmî belgeler bu söylemi desteklemiyor.
Öncelikle, modern anlamda Türkiye–Vatikan diplomatik ilişkileri 1960 yılında kuruldu.
Atatürk döneminde Papalık, İstanbul’da yalnızca Apostolik Delege düzeyinde temsil ediliyordu. Bu görevi yürüten kişi ise daha sonra Papa olacak olan Angelo Giuseppe Roncalli idi.
Arşiv kayıtlarına göre Atatürk döneminde:
Papa’nın Türkiye’ye gelmek istediğine dair hiçbir başvuru yok,
Ankara’nın Papalık ziyaretini reddettiğine dair herhangi bir belge yok,
Diplomatik statü gereği Papalık ziyaretinin zaten gündeme gelebileceği bir mekanizma yoktu.
Türkiye’ye ilk Papa ziyareti, Atatürk’ün vefatından 29 yıl sonra, 1967’de gerçekleşti.
Bu bilgiler, iddianın tarihsel gerçekle örtüşmediğini açıkça gösteriyor.
Uzmanlar: “Modern efsane haline geldi”
Tarihçiler, Fatih ve Atatürk’e atfedilen bu söylemlerin ortaya
çıkışını şöyle açıklıyor:
Papalık ve Türkiye ilişkilerinin geç tarihlerde yoğunlaşması,
Fatih’in evrensel imajı ve Atatürk’ün laiklik ilkesinin popüler yorumlarla birleşmesi,
Sosyal medyada hızla yayılan anlatıların belgelerden kopuk olması.
Sonuç olarak bu iki iddia, tarihî belgelere değil, modern dönem yorumlarına dayanıyor.
Arşivlerde yapılan kapsamlı taramalar ve uluslararası kaynaklarla gerçekleştirilen karşılaştırmalar, sosyal medyada sıklıkla dile getirilen iki iddianın da tarihî bir temele dayanmadığını net biçimde ortaya koyuyor.
Ne Osmanlı ne de Papalık belgelerinde, Fatih Sultan Mehmed’in bir Papa’nın İstanbul’a gelişini engellediğine dair herhangi bir kayıt bulunuyor.
Aynı şekilde Cumhuriyet arşivlerinde de Atatürk’ün Papaların Türkiye’ye girişini yasakladığını gösteren bir belgeye rastlanmıyor.
Zaten Türkiye’ye ilk Papalık ziyareti, diplomatik ilişkilerin resmen kurulmasından sonra, 1967 yılında yapılabildi. Bu tarihsel gerçek, söz konusu iddiaların neden belgelerle desteklenemediğini açıkça gösteriyor.
Bugünkü tablo ise farklı: Papa Leo XIV’in Türkiye programı, tamamen İznik Konsili’nin 1700. yılı, Ortadoğu’da barış girişimleri ve dinler arası diyalog gündemi üzerine inşa edilmiş durumda. Ziyaret, hem “köprü ülke” vurgusu hem de bölgesel diplomasi açısından ayrı bir önem taşıyor.