SİMLA ÖĞÜTCÜ/ ÖZEL HABER
Bugün, sessiz çığlıklara ses getirilen; tarladaki Ayşe teyzeye, evde çocuklarına bakmak için hem çalışıp hem de para kazanmaya çalışan Hatice ablaya, toplumun her köşesinde kararlılıkla ve onurla yer edinmeye çalışan biz kadınlara adanmış bir gün… Mustafa Kemal Atatürk’ün gerçekleştirdiği devrim sonrası gururla andığımız Kadın Hakları Günü.
Geçmişten günümüze dünyanın her yerinde zorluk yaşayan, var olmak için çabalayan ve bıkmadan usanmadan “Biz buradayız” diyen bütün kadınlara selam olsun!
5 Aralık 1934
5 Aralık 1934’te Anayasa ve Seçim Kanunu’nda yapılan düzenleme ile Türkiye’de kadınlar, birçok Avrupa ülkesinden yıllar önce seçme ve seçilme hakkına kavuştu.
1930’da belediye seçimlerine, ardından muhtarlık seçimlerine katılma hakkı verilen kadınlar, 1934’te tam siyasi temsil hakkını elde ederek tarihe geçti.
Bu kazanımı anlamlı kılan yalnızca yasalar değil; o dönemin kadınlarının cesareti, emeği ve direnciydi. Tarlada çalışan, fabrikada vardiya yapan, evde çocuk büyüten; kimi okuma yazma bilmeyen ama haklarını sonuna kadar savunan kadınların mücadelesi, bugünün temelini oluşturdu.
Kadına Değerin Kökleri: Veda Hutbesi’nden Kağanlara, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e
Bugün hatırladığımız bu kazanımlar aslında milletimizin köklerinde vardı. Biz, yüzyıllardır kadınla erkeğin birbirinden üstün olmadığını bilen bir toplumuz.
Veda Hutbesi’nde kadınların emanet edildiği, kadın-erkek eşitliğinin vurgulandığı ilkeler; İslam’ın kadın haklarına yaklaşımının ne kadar temel olduğunu gösteriyordu.
Türk tarihine baktığımızda ise kadının yalnızca ev içinde değil, devlet yönetiminde dahi etkin bir konumda olduğu görülür. Göktürklerde ve Hunlarda hatunlar, kağan sefere çıktığında devleti yönetme yetkisine sahipti. Osmanlı’da Malhun Hatun gibi pek çok kadın, yönetim süreçlerinde etkili roller üstlendi.
Bu kültürel miras, kadının toplumun kenarında değil merkezinde olduğunu gösterir.
Tarih bize şunu anlatır:
Kadın, Türk toplumunun tamamlayıcı unsuru değil; kurucu gücüdür.
Günümüzde Acı Gerçek: Her 3 Kadından 1'i Şiddet Görüyor
Tarihten gelen bu güçlü çizgiye rağmen günümüzün acı gerçeğini inkâr edemeyiz:
Dünya genelinde her 3 kadından biri hâlâ şiddet görüyor. Bu sadece bir sayı değil; kırılan canların, susturulan seslerin, görünmeyen yaraların feryadıdır.
Bu gerçek:
- Kapısı çaldığında yüreği ağzında bekleyen bir kadını,
- Çocuklarını korumak için kendini yok sayan bir anneyi,
- Umutla büyümesi gereken bir genç kızın korkuya boğulan geleceğini gözler önüne serer.
- Kadına yönelik şiddet sadece kadının değil; toplumun vicdanının yarasıdır.
Ve herkes için bir çağrıdır:
Bir kadının daha susmaması için ne yapıyoruz?
Kutlama Değil, Yüzleşme ve Hatırlama Günü
5 Aralık, bir kutlamadan çok bir yüzleşme günüdür. Çünkü kadın hakları, kimsenin bahşettiği bir lütuf değil; alın teriyle, cesaretle, mücadeleyle kazanılmış haklardır. Mücadelenin sürdüğünü, sadece biçim değiştirdiğini gösteren bir hatırlatmadır.
Çünkü biliyoruz ki:
- Eşitlik için atılan her adım, bir kadının daha özgür nefes almasıdır.
- En küçük bir ses bile karanlığı delip bir ışık yakabilir.
- Bu mücadele ancak birlikte yüründüğünde anlam kazanır.
Kadını Esas Alan Yasalar ve Mücadele Umudu Büyütüyor
Bugün yürürlükte olan koruyucu yasalar, destek mekanizmaları ve kadın odaklı politikalar, bu mücadelenin sistemli bir güvenceyle sürdüğünü gösteriyor.
Kadınların toplumsal, ekonomik ve siyasal hayatta güçlendirilmesi için atılan her adım, yarına dair umudu artırıyor.
Bir kadının doğrulması, onlarcasına cesaret veriyor. Yakılan bir ışık, tüm toplumu aydınlatıyor.
Bu yüzden daha adil ve özgür bir gelecek yalnızca bir hayal değil; her gün biraz daha yaklaşan bir gerçekliktir.
Sorumluluk Günü: Daha Eşit Bir Dünya İçin
Bir gün, kadınların haklarının tekrar tekrar savunulmak zorunda kalmadığı bir dünyaya kavuşmak için…
Kadınların var olmak için mücadele etmek zorunda kalmadığı bir gelecek için…
Bugün bir kutlama değil, bir sorumluluk günüdür.