SUR ŞEHRİ İSTANBUL
İstanbul, her köşesinde zamanın izini taşıyan bir şehir. Ancak bu şehrin gerçek hafızası, surlarına açılan kapılarda gizli. İstanbul’u çevreleyen yaklaşık 20 kilometrelik sur hattında, geçmişte 60’a yakın kapı bulunuyordu. Bugün ise bunların çok azı ayakta. Her biri farklı yönlere, farklı toplumlara ve farklı dönemlere açılan bu kapılar; askeri, ticari ve dini işlevlerinin ötesinde, birer kültürel kimlik taşıyıcısıydı. Şimdi bu kapılara üç ana bölge üzerinden bakalım: Kara Surları, Haliç, Marmara Denizi.
Kara Surları Kapıları
Kara surları, İstanbul’un batı cephesini koruyan en sağlam savunma hattıydı. Yaklaşık 6.5 kilometrelik bu hatta açılmış kapılar, şehrin askeri ve siyasi tarihinde kritik roller üstlendi.
Altınkapı (Porta Aurea)
İstanbul’un en görkemli kapısıydı. Theodosius tarafından bir zafer takı olarak yaptırıldı. Üç kemerli yapısı ve altın yaldızlı tunç kapılarıyla imparatorların şehre giriş yaptığı tören kapısıydı. Bugün Yedikule Mezarlığı içinde yer almakta.
Yedikule Kapısı
Altınkapı'nın hemen doğusunda yer alır. Osmanlı döneminde Yedikule Hisarı’nın ana girişi oldu. Diplomatik görevlerde kullanılır, kimi zaman da zindanlara giden yol buradan başlardı.
Belgrad Kapısı
5. yüzyılda inşa edilen bu kapı, Kanuni Sultan Süleyman’ın Belgrad Seferi sonrası yanında getirdiği Sırp zanaatkârların bu bölgeye yerleştirilmesiyle adını aldı. Bugün Zeytinburnu ilçesi sınırındadır.
Silivri Kapısı (Porta Pege)
Balıklı Ayazması'nın hemen karşısında yer alır. 1261 yılında Bizans kumandanı Alexios, Latin İmparatorluğu’na buradan son vermişti. Fatih döneminde de kuşatmanın en yoğun yaşandığı bölgelerden biriydi.
Topkapı (Porta Romanos)
Fetih sırasında Sultan Mehmed’in toplarını yerleştirdiği kapı olarak bilinir. Bu özelliğiyle adını aldı. Bugün Vatan Caddesi üzerindedir.
Mevlanakapı (Porta Rhegion)
16. yüzyılda civarına kurulan Mevlevihane nedeniyle bu adla anıldı. Bizans döneminde “Rus Kapısı” idi; çünkü Hristiyan olmayan Rusların şehre giriş yaptığı tek kapıydı.
Edirnekapı (Porta Harisius)
Şehrin kuzeybatısındaki en önemli geçit noktasıydı. Edirne’ye giden yol bu kapıdan başlıyordu. Padişahlar Eyüp’te kılıç kuşandıktan sonra şehre bu kapıdan girerdi. Aynı zamanda fetih kutlamalarının da merkezidir.
Eğrikapı (Porta Regia)
Kapıya giden yolun eğri olması nedeniyle bu isimle anıldı. Bizans’ın son imparatoru XI. Konstantinos’un burada en son görüldüğü söylenir. Kanlı çarpışmaların yaşandığı noktalardan biridir.
Haliç Kapıları
Haliç surları, İstanbul’un kuzey cephesini korur ve genellikle sivil yerleşimlere, zanaatkârlara, dini merkezlere açılan kapıları barındırır. Bu kapıların birçoğu ticaretin ve dini hayatın içinde önemli roller üstlenmiştir.
Cibali Kapısı (Porta Puteae)
Bugün Haliç surları üzerinde ayakta kalan nadir kapılardan biridir. Adını, Arap istilasında esir düşen Cebe Ali’den aldığı rivayet edilir. Semtin ismini de bu kapı vermiştir
Fener Kapısı
Bir dönem Haliç Feneri’nin yer aldığı burunda bulunur. Osmanlı döneminde Rum Patrikhanesi’nin bulunduğu bölgeye açılan bu kapı, dini açıdan büyük önem taşıyordu.
Yeni Aya Kapısı
Fetih sonrası Osmanlı tarafından açılmıştır. Kanuni Sultan Süleyman, bu kapıyı kullanarak Yavuz Sultan Selim Camii’ne ulaşımı sağlamıştır.
Marmara Kapıları
Marmara Denizi’ne bakan surlar, saraylara, limanlara ve dini yapılara açılan geçitleri içerir. Günümüze çok azı ulaşmıştır; ancak İstanbul’un imparatorluk merkeziyle bağlantılı en önemli kapıları bu hat üzerindeydi.
Ahırkapı
Topkapı Sarayı'nın ahırlarının bulunduğu noktaya açılan kapıdır. Osmanlı döneminde saray halkının denize açıldığı geçiş noktalarından biridir.
Çatladıkapı (Porta Sidera)
1532 yılında meydana gelen büyük depremde hasar gördüğü için bu isimle anılır. Bizans dönemindeki adı “Deniz Kapısı”dır.
Samatya Kapısı (Porta Psamatia)
Balıkçı semti Samatya’ya açılırdı. Bugün ismini semte veren bu kapıdan günümüze iz kalmamıştır.
Taşta Saklı İstanbul
İstanbul’un sur kapıları yalnızca birer taş kemer değildi; toplumların kaygıları, zaferleri, inançları ve geçişleri bu kemerlerin altından geçti. Bugün çoğu sessiz, kimi zaman görünmez, kimi zaman izleri silinmiş olsa da bu kapılar hâlâ İstanbul’un ruhunu taşıyor.
Şehri anlamanın bir yolu da bu kapıların izini sürmekten geçiyor. Çünkü her kapı, İstanbul’un farklı bir yüzünü gösterir. Bir zaferin, bir seferin, bir duasının başladığı ya da bittiği yerdir.