Türk dünyasının ortak vicdanı, aydınlanmanın öncüsü İsmail Bey Gaspıralı, Ankara ATO Congresium’da düzenlenen özel bir programla anıldı. Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un da katılım gösterdiği törende, sadece bir fikir adamı değil, kelimenin tam anlamıyla bir medeniyet mühendisi olan Gaspıralı’nın çok yönlü mücadelesi yeniden hatırlandı.
“Dilde, fikirde, işte birlik” idealiyle gönülleri birleştiren bu büyük şahsiyetin, baskıcı Çarlık rejimine rağmen bir milleti yeniden diriltmeyi nasıl başardığı, törende duygusal anlarla anlatıldı.
çarlık zulmüne karşı kalemini kalkan yaptı
Bakan Ersoy’un dikkat çektiği en çarpıcı yönlerden biri, Gaspıralı’nın dönemin totaliter düzenine karşı verdiği fikri cihatoldu. Öyle ki, tek kelimeyle millî bir cümle kurmanın bile ölümle sonuçlandığı bir dönemde, Gaspıralı yalnızca yazmadı — öğretti, örgütledi ve başardı.
Henüz 16 yaşındayken Osmanlı ordusuna katılma hayaliyle İstanbul yollarına düşmesi, onun genç yaşta nasıl bir ruh taşıdığının en net göstergesiydi. Ne Varonej'deki ötekileştirme ne Moskova'daki Slav baskısı onu yıldırabildi. Çünkü onun hedefi belliydi: ateş çemberindeki Türk milletini aynı çatı altında yeniden birleştirmek.
bir gazete değil, bir devrim: tercüman
Gaspıralı’nın kurduğu Tercüman gazetesi, sadece bir yayın organı değil, bir milletin yeniden ayağa kalkma manifestosuniteliğindeydi. Anadolu Türkçesini tüm Türk coğrafyasına taşıyan bu yayın sayesinde Kazan’dan Kahire’ye, Kırım’dan Bağdat’a kadar milyonlar aynı dili konuşmaya başladı.
Üstelik bu mücadeleyi yalnız başına, devlet desteği olmadan, çarlık ajanlarının gözetiminde yürüttü. Kadınlar için Alem-i Nisvan, çocuklar için Alem-i Sübyan, farklı bölgeler için ise Millet gazetesi ve En-Nahda gibi yayınlarla bu ses dalgasını genişletti.
türk dilini ilmek ilmek işledi, kültürel bölünmeyi önledi
Gaspıralı’nın Türk diline yaptığı katkılar, sadece basit bir sadeleştirme hareketinden ibaret değildi. O, farklı lehçeleri bir potada eriterek ortak bir kimlik inşa etti. Arapça ve Farsça etkilerini azaltmak için bilinçli kelime seçimleri yaparak Türkçeyi daha sade, daha anlaşılır, daha evrensel hale getirdi.
Bu vizyonu sayesinde, dönemin Türk düşmanı misyoneri Nikolay İlminskiy’nin “her lehçeye ayrı alfabe” planlarını boşa çıkardı. Ersoy’un ifadesiyle, “tek bir adam, koskoca bir emperyalist projeyi bozdu.”
okul yoktu açtı, kitap yoktu yazdı, öğrenci yoktu ikna etti
Eğitim alanında attığı adımlar da onun bir başka yönünü ortaya koyuyor: stratejik bir entelektüel lider. 1884’te ilk Cedid mektebini açtıktan sonra, tam 30 yıl boyunca 5000’den fazla okulun açılmasına öncülük etti. Sadece erkekler değil, 1893’ten itibaren kız çocukları da bu eğitim seferberliğine dâhil edildi.
Kendi yazdığı kitaplarla müfredat oluşturdu, öğretmenler yetiştirdi. Her bir öğrencinin gözünde bir gelecek hayal etti. Bu sayede Stalin dönemi baskılarına rağmen Türk kimliğini taşıyan nesiller yetişti.
kalem, onun en keskin silahıydı
Mücadele sadece sokakta değil, satır aralarında da devam etti. “Molla Abbas Fransevi” takma adıyla Avrupa ve Afrika seyahatlerini anlattığı kitaplardan romanlarına kadar, Gaspıralı’nın 38 eserlik külliyatı, bir milletin yeniden inşası sürecine ışık tuttu.
Yalnızca halkı değil, dönemin önde gelen fikir insanlarını da etkiledi. Zahir Bigiyef, Abdullah Tukay, Rızaeddin Fahreddin gibi isimler onun dilinden yazdı. Nevâî’den sonra Türkçenin en büyük ıslahçısı kabul edilmesi tesadüf değil; bu, onun ne kadar güçlü bir vizyon taşıdığının göstergesi.
gaspıralı’nın hayali: sınırların ötesinde bir birlik
Türk Dünyası Parlamenterler Vakfı Başkanı Dr. Abdullah Çalışkan, törende yaptığı konuşmada, Gaspıralı’nın fikirlerinin günümüzde bile ete kemiğe büründüğünü söyledi. “TÜRKSOY’dan Türk Devletleri Teşkilatı’na kadar uzanan tüm yapılar, onun ‘Dilde, fikirde, işte birlik’ idealinin devamıdır.” ifadesiyle, Gaspıralı’nın bıraktığı mirasın hâlâ yol gösterici olduğunu vurguladı.
gaspıralı, türk dünyasının ortak emaneti
Bakan Ersoy’un da altını çizdiği gibi, Gaspıralı sadece Kırım’ın ya da Rusya Türklerinin değil, tüm Türk milletinin omuzlarında taşıması gereken bir değerdir. Onun hatırası, yalnızca anılmakla kalmamalı; düşünce ve eylemleriyle her gün yeniden yaşatılmalıdır.
Bu yüzden Ersoy’un çağrısı netti: “Birlikte hareket edersek, onun bayrağını daha da ileriye taşıyabiliriz.”