Osmanlı tahtında bir sanatkâr
1789 yılında Osmanlı tahtına çıkan III. Selim, siyasi yönü kadar kültürel kişiliğiyle de Osmanlı tarihinde ayrı bir yere sahiptir. Devletin reform ihtiyacını fark eden bir yenilikçiydi; ancak onu farklı kılan, yalnızca bir padişah değil, aynı zamanda bir sanat adamı olmasıydı. 1808’de katledilen III. Selim’in ardından kalan yalnızca bir taht değil, musikîyle, şiirle, zarafetle yoğrulmuş eşsiz bir mirastır.
Musikîde bir ekol: Türk musikisine katkıları
III. Selim, klasik Türk musikîsine derinlik katan nadir bestekârlardandır. Yaklaşık 40 civarında makam üzerinde sistematik çalışmalar yapmış, “Selimî” olarak anılan form ve eserleriyle kendi çizgisini oluşturmuştur. Onun döneminde klasik musikî sarayda altın çağını yaşamış, musiki meşkleri ve saz heyetleri bizzat padişah gözetiminde yapılmıştır.
Kendisinin bestelediği bazı eserler hâlen mevlitlerde, konserlerde, dergâhlarda icra edilmekte; onun melodik çizgisi hâlâ yankı bulmaktadır. Bilinen eserlerinden biri olan "Yine bir gülnihal" gibi besteler, hem duygusal yoğunluğu hem de teknik zarafetiyle klasikleşmiştir.
https://www.youtube.com/watch?v=I35jM1n_qfk
“İlhami” mahlasıyla yazan bir şair
III. Selim yalnızca besteleriyle değil, şiirleriyle de gönül dünyasına seslenmiştir. “İlhami” mahlasıyla yazdığı şiirlerde aşk, ilahi aşk, tasavvuf ve insan halleri yer bulur. Onun şiirleri, klasik divan edebiyatı kalıplarına sadık kalırken aynı zamanda bireysel bir duyuşu da içinde barındırır. Bazı şiirleri doğrudan bestelenmiş; söz ve melodi onun kaleminde bütünleşmiştir.
Mevlevîlik ve içsel derinlik
III. Selim’in ruh dünyasında Mevlevîlik özel bir yere sahiptir. Mevlevî kültürüyle iç içe büyümüş, bu tasavvuf yolunun estetik ve zarafet anlayışını benimsemiştir. Musikiye verdiği önem, Mevlevî ayinlerindeki melodik yapıdan da etkilenmiştir. Onun ruhî derinliğiyle sanat anlayışı, Mevlevî terbiyesiyle harmanlanmıştır.
Batıya açık, gelenekten beslenen
III. Selim, Batı müziğini küçümsemeyen, aksine anlamaya çalışan ilk Osmanlı padişahıydı. Sarayda Batı enstrümanlarının yer aldığı müzik icralarına yer verilmiş; bu durum hem kültürel hem estetik bir açılım sağlamıştır. Aynı zamanda Avrupa tarzında portresi yaptırılan ilk Osmanlı padişahı olarak da bilinmektedir. Bu sembolik adım, onun sanatı kişisel bir heves değil, kültürel diplomasi aracı olarak da gördüğünü gösterir.
Sarayı sanat merkezine dönüştürdü
III. Selim devrinde Topkapı Sarayı, yalnızca idari bir merkez değil; musikî meşklerinin, edebî toplantıların, sanat sohbetlerinin yapıldığı bir kültür ocağı hâline gelmiştir. Bestekârlar, şairler, hattatlar saraya çağrılır; üretim teşvik edilir; eserler korunur ve çoğaltılırdı. Onun sanata verdiği bu değer, Osmanlı’da estetiğin devlet politikasıyla iç içe geçtiği nadir dönemlerden birini doğurmuştur.
Bugün 28 Temmuz: Sadece bir ölüm değil, bir hatırlayış günü
III. Selim, 28 Temmuz 1808’de katledildi. Ancak onun ardından yalnızca bir hükümdar gitmedi; zarafetin, musikînin ve sanatın da sesi sustu. Bugün, onu sadece bir padişah olarak değil; içindeki sanatıyla dünyayı güzelleştirmeye çalışan bir insan olarak anma günüdür. Besteleri hâlâ dillerde, şiirleri hâlâ kalplerde, çizgisi hâlâ hatlarda yaşıyor.