Cezaevinden Paris’e Uzanan Kaçış
13 Eylül 1974’te Yumurtalık Kaymakamı Sefa Mutlu’yu öldürdüğü gerekçesiyle mahkûm edilen sinema dünyasının efsane ismi Yılmaz Güney, 9 Ekim 1981’de Isparta Yarı Açık Cezaevi’nden izinli olarak çıktığında, kimse onun geri dönmeyeceğini tahmin edememişti.
Ancak bu firar, rastlantı değil; dikkatle planlanmış bir operasyonun parçasıydı.
Bu operasyonun merkezinde ise, Canan Gerede yer alıyordu.
Ünlü gazeteci ve yönetmen Gerede, o dönem Paris’te “Afrique Asie” dergisinin sahibi Simon Malley’in ricasıyla Yılmaz Güney’le bir röportaj gerçekleştirmek üzere cezaevine gitmişti.
Röportajla Başlayan İş Birliği
Gerede ve Güney’in yolu bu röportaj vesilesiyle kesişti. Ancak bu tanışıklık, kısa süre sonra güçlü bir iş birliğine dönüştü. Güney, içeride dahi film senaryoları yazıyor, filmlerini dışarıdan yönetmeye devam ediyordu.
Canan Gerede’ye çalışma teklifinde bulunan Güney, daha sonra çok daha kritik bir istekte bulundu: Kaçış planı için yardım.
“Kaçışı Denizden Planlamıştım”
Gerede, firar planının tüm detaylarını kitabında anlattı. Firar, bayram gününe denk getirilmişti. Antalya’daki Olimpos Hotel, planın merkeziydi.
Yılmaz Güney’e ulaşacak kişi, kırmızı bir kalemin yarısıyla tanınacaktı. Kalemin diğer yarısı ise Güney’deydi.
O gün Yılmaz Güney, eşi Fatoş ve oğlu küçük Yılmaz ile deniz kenarında piknik yapıyor gibi davranacaktı. Yatta bekleyen Donat, Edi Hubschmid ve kaptan Joel, kaçışı gerçekleştireceklerdi.
Güney denize dalacak ve yata ulaşacaktı. Eşi ve oğlu ise İstanbul’a dönüp ardından Zürih’e uçacaktı.
Uluslararası Destek: Melina Mercouri Devrede
Firar başarıyla sonuçlandıktan sonra, süreç uluslararası bir boyuta taşındı. O dönem Yunanistan Kültür Bakanı olan Melina Mercouri devreye girdi. Edi ve Nihat Behram’ın girişimiyle Mercouri, Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterrand ve Jacques Lange ile temasa geçti. Sonuç olarak Fransa, Yılmaz Güney’i koruma altına aldı.
“Herkes Üstüne Düşeni Yaptı”
Canan Gerede’nin ifadesine göre, Zürih’e ulaşıldığında tüm ekip planı başarıyla uygulamıştı. Firar sadece bir kaçış değil, aynı zamanda politik ve kültürel bir dayanışmanın simgesi olmuştu.
Hafızalara Kazınan Bir Direniş
Canan Gerede’nin yıllar sonra kaleme aldığı bu itiraf, Türkiye yakın tarihinin en dikkat çekici firarına ışık tutuyor. Yılmaz Güney’in kararlı duruşu, Canan Gerede’nin cesareti ve uluslararası destekle gerçekleşen bu kaçış, sinema ve siyasi tarihimizin unutulmaz anıları arasında yerini aldı.