Buse Sever/ Özel Haber
Zirvelerin adresi Ankara ve İstanbul olurken, kriz masalarının kilit aktörü yine Türkiye’ydi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2025 boyunca yürüttüğü çok katmanlı diplomasiyle yalnızca Türkiye’nin değil, bölgesel ve küresel dengelerin de seyrini belirleyen liderler arasındaki yerini pekiştirdi.
Zirveler Yılı ve Artan Diplomatik Görünürlük
2025, Türkiye açısından “zirveler yılı” olarak kayda geçti. NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’nin Ankara’da yapılması, COP31’in açılışının İstanbul’da, ana etkinliklerinin Antalya’da gerçekleştirilmesi ve Antalya Diplomasi Forumu’nun kurumsallaşarak küresel bir marka haline gelmesi, Ankara’nın uluslararası diplomasi haritasındaki ağırlığını belirgin biçimde artırdı. Yüz doksan altı ülke liderinin katılımının beklendiği COP31’de Türkiye’nin gündem belirleyici rol üstlenmesi, çevre ve iklim diplomasisinde de söz sahibi bir aktör olduğunu gösterdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde yürütülen bu süreçte Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın yoğun temas trafiği, Türkiye’nin çok taraflı diplomasideki etkinliğini sahaya yansıttı. 2025 boyunca onlarca ülkeye gerçekleştirilen ziyaretler ve yüzlerce ikili görüşme, Ankara’nın aynı anda birden fazla kriz ve iş birliği alanını yönetebildiğini ortaya koydu.
Trump Dönemiyle Türk-Amerikan İlişkilerinde Yeni Sayfa
Donald Trump’ın ikinci başkanlık döneminde Türk-Amerikan ilişkileri liderler arası diplomasi üzerinden yeniden ivme kazandı. Erdoğan ile Trump arasında kurulan doğrudan ve güvene dayalı temas, Washington-Ankara hattında uzun süredir hissedilen durgunluğu dağıttı. Erdoğan’ın Beyaz Saray ziyareti, yalnızca sembolik bir temas olmanın ötesine geçerek enerji, savunma ve ekonomi başlıklarında yeni iş birliği alanlarının kapısını araladı.
Her ne kadar S-400 ve F-35 gibi yapısal sorunlar gündemde kalmaya devam etse de, Trump’ın Erdoğan’a yönelik açık övgüleri ve Türkiye’nin bölgesel krizlerdeki rolüne yaptığı vurgu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın küresel liderler nezdindeki kredibilitesini güçlendirdi. Trump’ın, İsrail-Türkiye hattında olası bir gerilime dair “sorun yaşamayacağız” mesajı, Erdoğan’ın denge kurucu rolünün Washington tarafından da kabul edildiğini gösterdi.
Ortadoğu’da Denge Kurucu Aktör
2025’te Türkiye, Ortadoğu’nun en kırılgan dosyalarında vazgeçilmez bir arabulucu olarak öne çıktı. Suriye’de yeni yönetimle kurulan temaslar, Ankara-Şam hattında uzun süredir görülmeyen bir diplomatik normalleşme zemini oluşturdu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaklaşımı, Suriye’nin toprak bütünlüğünü esas alan, terörle mücadeleyi önceleyen ve bölgesel istikrarı hedefleyen bir çerçeve sundu.
Gazze’de ateşkese giden süreçte yürütülen yoğun telefon diplomasisi ve İsrail-İran gerilimi sırasında gerçekleştirilen temaslar, Türkiye’nin yalnızca söylemde değil, sonuç üreten bir diplomasi yürüttüğünü ortaya koydu. Erdoğan’ın Putin, Zelenskiy ve NATO Genel Sekreteri ile yaptığı görüşmeler de Türkiye’nin Ukrayna-Rusya savaşında adil ve kalıcı barış arayışındaki merkezi konumunu pekiştirdi.
Avrupa Güvenliği ve Türkiye’nin Vazgeçilmezliği
Avrupa’da yeni güvenlik mimarisi tartışmalarının hız kazandığı bir dönemde, NATO’nun en büyük ikinci ordusuna sahip Türkiye’nin rolü daha görünür hale geldi. Almanya’dan Baltık ülkelerine kadar birçok başkentte dile getirilen ortak görüş, Türkiye’siz bir Avrupa güvenliğinin mümkün olmadığı yönünde oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Avrupalı liderlerle yürüttüğü temaslar, Türkiye’yi yalnızca bir müttefik değil, güvenlik mimarisinin kurucu unsurlarından biri olarak konumlandırdı.
Gazze ve Filistin Dosyasında Sonuç Odaklı Diplomasi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Gazze ve Filistin meselesinde 2025 yılı boyunca yalnızca bölgesel değil, küresel ölçekte etkili bir diplomasi yürüttü. İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının durdurulması ve kalıcı ateşkesin sağlanması amacıyla liderler düzeyinde yoğun bir temas trafiği gerçekleştiren Erdoğan, Filistin meselesini uluslararası gündemin üst sıralarında tutmayı başardı. ABD Başkanı Donald Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Almanya Başbakanı Friedrich Merz ve bölge liderleriyle yapılan görüşmelerde Türkiye’nin iki devletli çözüm konusundaki kararlı tutumu net biçimde ortaya kondu. Erdoğan’ın yürüttüğü bu çok yönlü diplomasi, Gazze’de ateşkese giden sürecin inşasında kritik bir rol oynarken, Türkiye’yi vicdani ve siyasi sorumluluk alan, inisiyatif kullanan bir aktör konumuna taşıdı. Ankara’nın söylemle yetinmeyen, sahaya ve sonuca odaklanan bu yaklaşımı, Filistin davasında Türkiye’nin güvenilirliğini ve etkisini daha da artırdı.
Ukrayna-Rusya Savaşında Güvenilen Arabulucu
Rusya ile Ukrayna arasında süren savaşta Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2025’te de dengeli ve güvene dayalı arabuluculuk rolünü sürdürdü. Erdoğan’ın hem Rusya Devlet Başkanı Putin hem de Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ile doğrudan ve düzenli temas kurabilen ender liderlerden biri olması, Türkiye’yi barış arayışlarının vazgeçilmez adresi haline getirdi. Savaşın adil ve kalıcı bir barışla sona ermesi gerektiğini her fırsatta vurgulayan Erdoğan, tarafları İstanbul’da yeniden bir araya getirme hedefini uluslararası muhataplarıyla paylaştı. NATO Genel Sekreteri ile yürütülen görüşmeler de Türkiye’nin yalnızca bölgesel değil, transatlantik güvenlik mimarisi açısından da kilit bir rol üstlendiğini gösterdi. Erdoğan’ın izlediği bu denge siyaseti, Türkiye’yi savaşın tarafı olmayan ama barışın merkezinde duran bir ülke konumuna taşıyarak, küresel diplomasideki ağırlığını bir kez daha teyit etti.
İçeride “Terörsüz Türkiye”, Dışarıda Güçlü Devlet
2025’te iç politikada atılan adımlar da dış politika başarısının tamamlayıcısı oldu. “Terörsüz Türkiye” hedefi doğrultusunda başlatılan süreç, toplumsal barış ve devlet-millet bütünleşmesi açısından önemli bir eşik olarak değerlendirildi. Erdoğan’ın bu sürece verdiği destek, güvenlik ile demokrasi arasında kurulan dengeyi uluslararası kamuoyuna da gösterdi.
Küresel Masada Sözü Geçen Türkiye
2025, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde Türkiye’nin küresel ölçekte ağırlığını hissettirdiği bir yıl olarak öne çıktı. Zirvelere ev sahipliği yapan, krizlerde arabulucu rol üstlenen, büyük güçlerle eşit düzeyde müzakere yürüten Ankara, bu dönemde yalnızca oyunun içinde değil, oyunu kuran aktörlerden biri olduğunu gösterdi. Erdoğan’ın kişisel diplomatik ağı ve siyasi tecrübesiyle şekillenen bu tablo, Türkiye’nin “dünyayı dize getiren” bir denge siyasetiyle yoluna devam ettiğini ortaya koydu.