Tarih boyunca Kimmerler’den Perslere, Romalılardan Bizans’a, en sonunda da Türklerin hâkimiyetine
giren Ordu, binlerce yıllık geçmişini bugün hâlâ sokak sokak, dağ dağ yaşatıyor. Ama en güzeli ne
biliyor musunuz? Bu şehir tüm tarihine rağmen hâlâ “sakin” kalmayı başarıyor.
YAYLALARIN GÖNLÜ BOL HAVASI FERAH
Ordu’nun yaylaları sanki Karadeniz’in yazdan kaçan serinliğiyle süslenmiş gizli bahçeler gibi…
Çambaşı, Perşembe, Argın, Korgan, Düzoba, Keyfalan, Yeşilce, Topçam… Her biri başka bir ruh hali,
başka bir manzara. Hele Aybastı’daki Perşembe Yaylası… Temmuz ayında yapılan geleneksel yağlı
güreşlerle bin yıllık bir mirası yaşatıyor. Rakımı 1500 metreyi bulan bu yaylada, gökyüzüyle adeta
bütünleşiyorsunuz.
Yaylalarda yalnızca doğa yok, kültür de var. Şenlikler, yöresel pazarlar, tulum sesleri, gözleme
kokuları…
PERŞEMBE: SAKİNLİĞİN MEMLEKETİ
Perşembe, sadece bir ilçe değil, adeta yavaşlamanın, derin bir nefes almanın adı. Cittaslow (Sakin
Şehir) unvanına sahip bu güzel yer, Hoynat Adası, Yason Burnu Yarımadası, küçük koyları ve samimi
halkıyla kalbinizi yavaş yavaş kazanır. Sabah taze bir balıkla başlayan gün, akşam güneşini
Yasonburnu’nda batırırken içten içe “iyi ki geldim” dedirtiyor.
Hoynat Adası, kuş gözlemcilerinin rüyalarını süsleyen bir yer. Tepeli karabatakların Türkiye’de yuva
yaptığı tek alan burası. Adada eski bir kale ve sarnıç kalıntıları var, tarihi atmosferi de cabası.
Yason Burnu ise bir efsanenin durağı… Altınpost’u arayan Argonotlar’ın yolu buralardan geçmiş.
Hatta ismini de onların lideri Yason’dan almış. Şu anda yarımadada onarılarak ziyarete açılan küçük
bir kilise var. Karadeniz’in üzerinde yükselen bu taş yapı, mitolojiyle doğanın el ele verdiği nadir
anlardan birini yaşatıyor.
DENİZE BAKAN YAMAÇ: BOZTEPE
Ordu’nun şehir merkezinden teleferikle ya da karayoluyla ulaşabileceğiniz Boztepe, gökyüzünden
şehri izleme noktası. 450 metre yükseklikteki bu seyir terası, Karadeniz’in o sonsuz maviliğini gözler
önüne seriyor. Piknik alanları, manzaralı çay bahçeleri, fotoğraf tutkunları için kadraj dolusu güzellik…
KÖY GİBİ DEĞİL YAŞAYAN BİR KÜLTÜR: KABAKDAĞI
Fatsa’nın hemen dışında, 9 kilometre ötede, denize ve göle bakan bir köy düşünün. Kabakdağı,
1877’de Batum’dan göç eden ailelerin kurduğu, 100’den fazla yöresel yemeği olan, organik tarımı ve
eko turizmiyle örnek bir yaşam alanı. Burada üretilen fındıktan sebzeye kadar her şey doğal. Köyde
zaman durmuş gibi ama yaşam capcanlı.
DOĞANIN SESSİZ ŞAHESERİ: GAGA GÖLÜ
Fatsa’ya 10 km uzaklıktaki Gaga Gölü, sazlıkları, kuşları, göl ortasındaki küçük adası ve hakkında
anlatılan efsaneleriyle tam bir doğa harikası. Gölün çevresi kuş gözlemcileri ve doğa yürüyüşçüleri için
birebir. Göçmen kuşların mola verdiği bu göl, sessizlik içinde derin bir huzur vadediyor.
TARİHTEN BUGÜNE: TAŞBAŞI MAHALLESİ VE RÜSUMAT GEMİSİ
Ordu’nun geçmişini adım adım takip etmek isterseniz, Taşbaşı Mahallesi’ne uğramadan olmaz. Eski
Rum evleri, Arnavut kaldırımlı sokaklar ve restore edilip kültür merkezine çevrilen tarihi kilise, sizi
zaman tünelinde bir yolculuğa çıkarır.
Rüsumat Gemisi’nin hikâyesi ise adeta bir kahramanlık romanı… Bir İngiliz trol gemisiyken Osmanlı
donanmasına, ardından milli mücadelenin mühimmat taşıyıcısına dönüşen bu gemi, Ordu’nun tarihine
direnişin ve cesaretin izini bırakmış.
FINDIĞIN HİKÂYESİ: KAHRAMAN SAĞRA FINDIK MÜZESİ
Dünyanın en kaliteli fındığı Ordu’da yetişir derler. Bu sözün içini dolduran en güzel yer, Türkiye’nin ilk
fındık müzesi olan Kahraman Sağra Fındık Müzesi. Tarihi bir konakta kurulan bu müze, hem nostaljik
hem de öğretici.
Ordu’yu görmek, sadece bir yer gezmek değil; doğanın, tarihin ve kültürün iç içe geçtiği özel bir
deneyimi yaşamak demek. Karadeniz’in bu sakin ama etkileyici şehri, giden herkesi biraz daha
“Ordulu” yapar. Bir gün bavulunu alıp Boztepe’ye karşı çay içmek istersen… Ordu orada, seni bekliyor.