İstanbul
Parçalı az bulutlu
19°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Yeni Birlik Gazetesi Gündem Bu hikayenin finalinde sürprize yer yok

Bu hikayenin finalinde sürprize yer yok

Her hikayenin bir sonu vardır; öncesizlik ve sonrasızlıktan azade bir hikaye ancak kendi kendine yeterli bir ‘’ilahi’’ hikaye olabilir. Dünyevi olan bütün hikayelerin bir başlangıcı ve hiç kuşkusuz bir sonu olmak zorundadır. Bazen kimi hikayeler supriz finallere doğru yelken alır, başlangıç nedenleriyle sonu arasında paralellikler yoktur.

Her hikayenin bir sonu vardır; öncesizlik ve sonrasızlıktan azade bir hikaye ancak kendi kendine yeterli bir ‘’ilahi’’ hikaye olabilir. Dünyevi olan bütün hikayelerin bir başlangıcı ve hiç kuşkusuz bir sonu olmak zorundadır. Bazen kimi hikayeler supriz finallere doğru yelken alır, başlangıç nedenleriyle sonu arasında paralellikler yoktur.
Bazende kimi hikayeler başlangıç gerekçelerinden koparak, büsbütün tahmin edilemez     sonuçlara doğru savrulurlar. AK Partinin, varoluş hikayesinin sebepleriyle bugün tanık olduğumuz sonuçları arasında görünen savrulma, hiçbir     suprize yer bırakmayacak bir finale doğru hızla     ilerliyor.
Oysa bu hikaye 2002 yılında ne güzel     başlamıştı…,
1923 yılından bu yana siyasi merkezden     kovulan dindar Müslümanlar, masalsı bir seçim sonucuyla iktidara yerleşmiş ve 2010 yılına kadar bütün cumhuriyet tarihinde yapılan tüm     reformlara fark atan bir kapasitede reformların altına imza atmıştı.
Ülke hak,hukuk ve özgürlük yürüyüşünde, pembe hayaller kurma noktasına taşınmıştı.     Askeri vesayetle mücadele, yine Cumhuriyet     tarihinde görülmemiş, kararlılık ve boyutlarda     sürdürülmüş ve tam demokrasiye geçişin kapıları sonuna kadar açılmıştı. Kürt meselesinin çözümünde çıta, devlet katına çıkarılmış ve adı     çözüm süreçleri olan ilişkiler mekanizması bile         kurulmuştu.
2015 yılına gelindiğinde ise bütün bu güzel şeylerden. Hak,hukuk ve özgürlük yürüyüşünden eser bile kalmamıştı…
Güvensiz, içine kapanan ve bütün dünyayı     düşman ilan eden bir zihniyet adeta iktidarı gasp etmişti. Önce çözüm süreçlerinden vazgeçildi, sonra da her devrimlerde olduğu gibi, devrim kendi çocuklarını yemeye başladı. Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu derken, AK Partiyi AK Parti yapan nice insan hiç tereddütsüz kapı önüne koyuldu. Bu sürecin en ikonik tasfiyesi Ahmet     Davutoğulu’nun başına gelenlerdir. Birgün önce hem Başbakan hem de partinin genel         başkanıyken, ertesi gün hiçleştirildi.
Bu ibretlik davranış Türk siyaset hayatının     hafızasına, adı kuşku olan tohumlarında atılmasına neden oldu. Artık kim kendi durum konum ve statüsünden emin olabilirdi ki.
15 Temmuz 2016 yılında yapılan FETÖCÜ darbe, demokrasiye ve demokratikleşmeye yeniden dönmenin nesnel koşullarını altın tepside ikram ederken, Recep Tayyip Erdoğan bu ilahi uyarıyı elinin tersi ile itip Devlet Bahçeliye     teslim oldu.
Tanrı aşkına şu tabloya daha dikkatle bakın; Erdoğan ile en başından beri demokrasi ve özgürlük mücadelesi veren Abdullah Gül ve Ahmet     Davutoğlu siyasetten dışlanıyor ve yerlerine     Devlet Bahçeli ikame ediliyor.
Şimdi soruyorum, elinizi vicdanınıza koyun, bu yürüyüşte Gül ya da Davutoğlu mu daha iyi yol arkadaşı olurdu yoksa Bahçeli mi?
Hiç kimse kusura bakmasın bugün gelinen nokta o zamanlar yapılan tercihlerin sonucudur. Hiçbir şey sürpriz ya da irade dışı gelişmemiştir. Erdoğan 2015 yılından sonra iktidarı kendi yol arkadaşlarıyla bile paylaşmaya yanaşmamıştır. Bu durum Erdoğan’ın bilinçli tercihidir ve herkes de bu sonuca katlanmalıdır.
Her şeyden önce bu sonuç, hayat ile gerçekçi bağların kopuşuna neden olmuştur. Hayat ile    yeniden kabul edilebilir bağlar kurmak yerine, hayat ile inatlaşma yoluna gidilmiştir. Bu durumun kaçınılmaz sonucu ise, kitle partisi olma özelliğini kaybetmektir. Kitle partisi özelliklerini yitiren bir yapı hiç kimseyi bölücülük ile     suçlayamaz.
Çünkü kitlesel bağlar kopmuş ve bölücülük     yapılmıştır. Nokta…
Bugün içinde olduğumuz siyasi resmi en güzel özetleyen ifadeler Bekir ağırdır’dan geldi. Son durumu kendi araştırmalarının sonuçlarıyla     yorumlayan Ağırdır şöyle diyor;
“Ama çok önemli bir değişiklik var. Şimdiye dek, iktidara yakın bakardı bir çok meselede ve iktidara oy verirdi. Ama bu kez araştırmalarımıza göre, gri alanın genişlediğini hem de gri alandakilerin aklı ve gönlü iktidara doğru değil, muhalefete doğru ya da yeni bir sese doğru baktığını görüyoruz. İktidar artık gri alanda olup da kendisine bakan seçmeni ikna edemiyor, sahiciliğini yitirdi. AK Parti dediğimiz mekanizma felç oldu. O mekanizmanın en önemli iki bacağının biri örgütü biri de yerel yönetimlerdeki kapasitesi ve başarısıydı. Şimdi her ikisi de felç. AK Parti dediğimiz mekanizma bugün, liderinin iktidarını sürdürmeye çalışan bir aygıta dönüşmüş durumda. Bu kadar bozulmadan sonra tekrar     orijinal haline dönmesi çok zor’’
Özetle aynı söyleşide Ağırdır, AK Parti 
çekirdek oylarının yüzde 38 den yüz de 27 
ye gerilediğini ifade ediyor.
Hiç kimse tekrar kusura bakmasın bu da bu     hikayenin sonuna geldiğimizi açık açık gösteriyor.