Türkiye, savunma sanayisinde tarihi bir dönemece daha imza atıyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Ankara Gölbaşı’nda katıldığı temel atma ve tesis açılış töreninde yaptığı açıklamalar, yalnızca yeni bir ürünün tanıtımından ibaret değildi. Bu açıklamalar aynı zamanda Türkiye’nin güvenlik stratejisinde yeni bir çağın başladığını müjdeliyordu. “Çelik Kubbe” olarak adlandırılan çok katmanlı hava savunma sisteminin envantere dahil edilmesi, hem teknolojik kabiliyet hem de ulusal egemenlik açısından kritik bir eşik olarak görülüyor.
Erdoğan’ın sözleri, uzun yıllardır süregelen yerli ve milli savunma politikalarının ulaştığı seviyeyi gözler önüne serdi. Konuşmasının merkezinde yalnızca bir ürün değil, bir vizyon, bir strateji ve bir hedef vardı: Türkiye’yi hava savunma sistemlerinde bağımsız ve lider bir ülke konumuna getirmek.
460 milyon dolarlık yatırım: Gök Kubbe sistemi sahada
Törende açıklanan rakamlar bu vizyonun altını kalın çizgilerle çizdi. Tam 460 milyon dolar değerindeki Gök Kubbe sistemleri, toplam 47 araçtan oluşuyor. Bu sistemler, Türkiye’nin çok katmanlı hava savunma şemsiyesi kapsamında kritik görevler üstlenecek. Yalnızca bir savunma aracı değil, aynı zamanda caydırıcılık sağlayacak stratejik bir güç gösterisi olacaklar.
Erdoğan’ın da belirttiği gibi, artık güvenlik politikalarında “şansa yer yok.” Özellikle bölgesel gerilimlerin arttığı, hava tehditlerinin çeşitlendiği bir dönemde, kendi radar, elektronik harp ve komuta kontrol altyapısını geliştiremeyen ülkelerin geleceğe dair bir güvenlik garantisi yok.
sistemler sistemi: çelik kubbe ile tam entegre savunma
ASELSAN’ın geliştirdiği Çelik Kubbe, yalnızca bir füze savunma sistemi değil, tam anlamıyla “sistemler sistemi”olarak tanımlanıyor. Bu yapı, farklı hava savunma sistemlerini tek bir çatı altında toplayan, entegre, yapay zeka destekli bir altyapıya sahip. Sahadaki yüzlerce hava savunma unsuru, tek bir merkezden yönetilerek düşman tehditlerine karşı birlikte hareket edebilecek.
Bu teknoloji, Türkiye’yi savunma alanında sadece kullanıcı değil, aynı zamanda tasarlayan, geliştiren ve ihraç edenülke konumuna taşıyor. Erdoğan’ın da vurguladığı gibi, bu sistem sayesinde Türkiye artık hava savunmasında farklı bir klasmana yükseliyor.
Oğulbey Teknoloji Üssü: ikinci bir ASELSAN doğuyor
Gölbaşı’ndaki tören yalnızca bir teslimatla sınırlı değildi. Aynı zamanda Türkiye tarihinin en büyük savunma sanayi yatırımlarından biri olan Oğulbey Teknoloji Üssü’nün temeli de atıldı. ASELSAN’ın ikinci 50 yılına yön verecek bu üs, 6.500 dönümlük dev bir alanda kurulacak. Erdoğan, bu tesis için “ASELSAN’dan ikinci bir ASELSAN doğuyor” ifadesini kullandı.
Yeni yerleşke, ASELSAN’ın üretim kapasitesini iki katından fazla artıracak. Bu, hem savunma sanayinde daha hızlı ve etkin üretim anlamına geliyor hem de yaklaşık 4 bin kişiye yeni istihdam alanı açılması demek.
gençlere çağrı: geleceğin mühendisleri burada yetişecek
Erdoğan’ın konuşmasının en dikkat çekici noktalarından biri de gençlere yönelik mesajlarıydı. “Bazıları gençleri umutsuzluğa sürüklerken biz TEKNOFEST’e çağırıyoruz” sözleri, savunma sanayisinin yalnızca askeri değil sosyal bir boyutu da olduğunu gözler önüne serdi. Genç mühendislerin, tasarımcıların ve girişimcilerin bu ekosistemde yer alması hedefleniyor.
ASELSAN ve benzeri kurumlar artık yalnızca üretim yapan değil, aynı zamanda birer eğitim ve Ar-Ge merkezikonumunda. Bu yapı, gelecekte Türkiye'nin savunma gücünü taşıyacak beyinleri yetiştirmek adına stratejik bir rol oynayacak.
geçmişten geleceğe: 1974’ten bugüne uzanan bir başarı hikayesi
Konuşmasında geçmişe de vurgu yapan Erdoğan, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında yaşanan tecrübelerin savunma sanayisine yön verdiğini hatırlattı. ASELSAN’ın, bir avuç idealist mühendisle başlayan yolculuğunun bugün dünya çapında saygı gören bir başarı hikayesine dönüştüğünü ifade etti.
Bu başarı yalnızca ASELSAN’a ait değil. Roketsan, Havelsan, TUSAŞ gibi şirketlerin de katkısıyla Türk savunma sanayisi, artık dünyanın en hızlı büyüyen savunma sektörlerinden biri haline geldi.
Türkiye, savunma sanayisinde liderlik hedefini sürdürüyor
Sonuç olarak, Ankara’dan yükselen bu teknoloji atılımı, yalnızca bugünün değil yarının da güvenlik vizyonunu şekillendiriyor. Çelik Kubbe, yalnızca bir sistem değil; Türkiye’nin bağımsızlık manifestosu. Ve bu manifestonun arkasında, güçlü bir siyasi irade, yerli mühendislik ve kararlılıkla çalışan bir savunma sanayi var.