İstanbul'da saat 19.44'te hissedilen ve kısa süreli tedirginliğe yol açan Karadeniz merkezli 3,7 büyüklüğündeki sarsıntı, vatandaşların "Büyük bir depremin habercisi mi?" sorusunu akıllara getirdi. Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Deprem Bilimci Prof. Dr. Şener Üşümezsoy, Karadeniz'deki bu hareketliliğin büyük bir tehlike yaratmadığını belirterek İstanbulluları rahatlattı.
Prof. Dr. Üşümezsoy, depremin konumunu coğrafi olarak netleştirdi. Sarsıntının Istranca Dağları'nın kuzey kesiminde, Sredna Gora çukur hattının Karadeniz'e uzanan bölümünde meydana geldiğini ifade etti. Daha önce Zonguldak açıklarında sıkışma fayları olarak bilinen ters fayların gözlemlendiğini hatırlatan Üşümezsoy, bu son depremin ise farklı bir yapıya sahip olduğunu ve bölgenin tektonik açıdan büyük deprem üretecek kadar aktif olmadığını vurguladı. Uzmana göre bu büyüklükteki bir deprem, endişe edilecek bir durum teşkil etmiyor.
Karadeniz'in genel tektoniğine de değinen Üşümezsoy, bölgenin bir açılma döneminden geçerek yatakların oluştuğu eski bir tektonik dönemin izlerini taşıdığını, ancak günümüzde aktivitesinin yavaşladığını söyledi. Karadeniz kıyılarında zaman zaman ters fay niteliğinde sıkışma depremleri olsa da, Karadeniz'i "rahat bir bölge" olarak tanımladı.
Asıl Risk Ege'de: Manisa'dan Denizli'ye Uzanan Hat Uyarısı
Karadeniz'deki durumu değerlendiren Prof. Dr. Üşümezsoy, Türkiye'deki asıl aktif ve riskli bölgenin Ege olduğunu işaret etti. Özellikle Manisa'dan başlayarak Alaşehir, Buldan üzerinden Denizli'ye kadar uzanan hattın aktif tektonik hareketliliğin yoğun olduğu alanlar olduğunun altını çizdi. Üşümezsoy, tarihsel kayıtlara da atıfta bulunarak, milattan sonra 17 yılında bu bölgedeki depremselliğin Yohanna İncili'nde dahi geçtiğini ve önemli yapıların yıkıldığını belirtti.
Simav bölgesi için ise daha iyimser bir tablo çizen Üşümezsoy, buradaki fay hatlarının farklı karakterde olduğunu ve özellikle sıcak su kaynaklarının tetiklediği, Akhisar benzeri deprem fırtınalarının yaşandığını, bu durumun Simav Dağı'nın büyük deprem üretebilecek asıl fay hattı üzerindeki baskıyı bir miktar azalttığını düşündürdüğünü kaydetti.