İstanbul
Açık
16°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Yeni Birlik Gazetesi Gündem Şeker fabrikaları satılamaz

Şeker fabrikaları satılamaz

Herkes şeker fabrikalarının satılmasının açacağı zararları konuşuyor. Onları okuyorum, dinliyorum. Çiftçiler, işçiler, siyasetçiler, imza toplayan halk ve umursamayan meclis.

Herkes şeker fabrikalarının satılmasının açacağı zararları konuşuyor. Onları okuyorum, dinliyorum. Çiftçiler, işçiler, siyasetçiler, imza toplayan halk ve umursamayan meclis. Kimi toplantılar yapıyor, kimi yürüyüş. Ben tıkanıp, kaldım. Yazayım diyorum ama bir türlü elim varmıyor. Olmaz, şeker fabrikaları satılamaz.
İlk duyduğumdan beri lokmalar boğazıma dizildi, gözlerim doldu. Herkes için anlamı farklıdır ama benim için bambaşka. 
Şeker fabrikaları benim babamdır, boğazımızdan geçen lokmalar, çocukluğum, gençliğim, her sıkıştığımızda bize kucak açan yuvam, kısacası benim evimdi. 
Çocukluk anılarım canlandı, kimle bir araya gelsem şeker fabrikalarıyla ilgili anılarımı anlatıyorum. En çok da eşimin başını şişiriyorum, bazen gözlerim doluyor. Gülümseyerek anlattıklarıma bile hüzün yerleşti. Ben anlatmaktan usanmadım, eşim dinlemekten.
Bir tane de size anlatayım.
Babam Elbistan şeker şirketinde memurdu. O zamanlar Elbistan’da fabrika yoktu. Elbistan’daki pancarlar Malatya şeker fabrikasına gidiyordu. Bu nedenle babam sık sık Malatya’ya giderdi. O zamanlar da gezmeyi seviyordum herhalde, babamın arkasından çok ağlamışım. Babam da kıyamamış, bir gece kalacağı zaman beni de yanında götürmüş. Mişli anlatıyorum çünkü niye götürdüğünü annemler anlattılar. 5-6 yaşlarındaydım, henüz okula gitmiyordum. 
Ben fabrikayı hatırlıyorum, babam işini yaparken beni teslim ettiği kişi bana fabrikayı gezdirdi. Her şey bana devasa gözükmüştü. Büyük bir insana anlatır gibi, başlangıcından sonuna kadar gezdirdiler. Kendimi çok önemli hissetmiştim. Pancarın girişinden, şekere dönüşüne kadar hayretler içinde izlemiştim. En sonunda şerbetli su gibi bir şey akıyordu. İçmek istedim, olmaz dediler. Ilık suyun içinde kesme şeker eritip verdiler. Normalde içmezdim ama bana baldan tatlı gelmişti. Verilen emeği, gözlerdeki ışıltıyı hissetmiştim. 
Misafirhanesi de çok eğlenceliydi, herkes beni şımartıyordu. Ertesi gün eve dönmek istemesem de babamın işi vardı. Mecburen yola çıktık, gözüm yollarda, aklım misafirhanede kalmıştı. Kar yolları kapatmıştı ama babam gitmeye devam ediyordu. Birden araba kaydı, babam arabayı durdurdu. Çok korkmuştum, nasıl döndük hatırlamıyorum ama tekrar Malatya şeker fabrikasına dönmüştük. Benim ağzım kulaklarımda babam “Allah korudu, küçük bir kartopu tuttu bizi yoksa aşağı yuvarlanıyorduk” diyordu. Bir hafta misafirhanede prensesler gibi ağırlandım. Evdeki gibi değildi, orada tek çocuk bendim. 
Daha sonrasında da bildiğim bir şey vardı. Başım sıkıştığında, paraya ihtiyacım olduğunda herhangi bir şeker fabrikasının güvenliğine ulaşmam yeterliydi. Orası bizim yuvamızdı. Sonrasını, şu andaki durumunu bilemem ama benim zamanımda böyleydi.
Şeker fabrikalarının satılacağını duyduğumda, rahmetli babam geldi aklıma. Yaşasaydı, söyleyeceği şeyleri tahmin edebiliyorum. Şeker fabrikası onun için çok değerliydi. “Şeker fabrikasının hediyesidir” yazılı saatini ölene kadar kolunda taşıdı. Saatin de maşallahı vardı, hiç bozulmadı.
Ne oldu da birdenbire şeker fabrikalarımız satışa çıktı. Paraya mı sıkıştık? Fabrikaları satarak yolllar, köprüler yapıyoruz desem, hayır. Onlar yap-işlet modeliyle yaptırılıyor. Hatta geçecek araç sayısının güvencesini veriyoruz. Geçmeyen araçların ücretini de ödeyerek. 
Dışa bağımlılığımız yeterli olmamış anlaşılan, şekerde de bağlanalım bakalım. Dolar artınca niçin her şey artıyor, sanki dolarla yaşıyoruz diyenlere söylemek gerek. Üretmediğimiz her ürünü, yurt dışından dolarla aldığımızı.
Belki bir daha düşünürler, satmanın kolay ama kurmanın zor olduğunu.