Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü “nitelikli zimmet” soruşturması kapsamında, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ve Özel Kalem Müdürü Nevzat Uzunoğlu hakkında İçişleri Bakanlığı'ndan soruşturma izni talep edildi. Kamu kaynaklarının kullanımıyla ilgili ciddi usulsüzlük iddialarına karşı Yavaş’ın yaptığı açıklama ise kamuoyunda çelişkili bir dil olarak değerlendirildi.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 2021-2024 yılları arasında ABB tarafından düzenlenen konser organizasyonlarıyla ilgili yürüttüğü soruşturma kapsamında 14 kişi hakkında iddianame hazırladı. Ancak soruşturmanın seyri, Başkan Mansur Yavaş’a da uzandı. Savcılık, "denetim görevini yeterince yapmadığı" gerekçesiyle Yavaş ve Özel Kalem Müdürü hakkında İçişleri Bakanlığı’na başvurarak izin talebinde bulundu.
Yavaş’tan Savunmacı Açıklamalar: Siyasallaştırma Çabası Mı?
Mansur Yavaş, yaptığı açıklamada izne gerek olmadığını savunarak, “Çağırırlarsa ifade vermeye hazırım” dedi. Ancak bu açıklamalar, kamuoyunun gözünde bir sorumluluk kabulünden ziyade, yargı sürecini itibarsızlaştırma çabası olarak yorumlandı. Yavaş’ın “saklayacak bir şeyimiz yok” ifadeleri, eleştirilere neden oldu.
Özellikle “iddianamede adımızın olmaması bazılarını rahatsız etti” şeklindeki söylem, yargı makamlarının bağımsızlığına yönelik ima taşıyan ifadeler olarak değerlendiriliyor.
Yavaş’ın görev süresince Ankara Büyükşehir Belediyesi’ndeki mali işlemlerin “şeffaf” olduğu yönündeki açıklamaları, yürütülen denetimlerin sonuçlarıyla çelişiyor. Zira, Sayıştay raporları ve müfettiş denetimleri, ABB yönetimi döneminde birçok harcamanın usule uygun yapılmadığına dair ciddi bulgular ortaya koymuştu.
Soruşturmaya konu olan konser harcamaları, halkın vergileriyle finanse edilen ve amacı dışında kullanıldığı iddia edilen bütçelere dair kamuoyunun vicdanını yaralayan bir süreci temsil ediyor.
Adaletin Siyasallaştırılmasına Yönelik Mesajlar
Yavaş’ın “hukuk bir gün herkese lazım olacak” ve “adaleti siyasetin malzemesi yapmayın” gibi ifadeleri ise, demokratik hukuk devleti ilkesiyle çelişen bir yaklaşım olarak yorumlandı. Hukuki süreçleri siyasi manipülasyon aracı gibi sunmak, yargı kurumlarının itibarını zedelemeye yönelik bir çabanın parçası olarak görülüyor.