İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Yeni Birlik Gazetesi Gündem Türkiye’de burjuvazi ve iktidar

Türkiye’de burjuvazi ve iktidar

İktisatçı Mahfi Eğilmez’in NTV’den ayrılması üzerine Merkez Bankası Eski Başkanı (İyi Parti’den milletvekili seçildi) Durmuş Yılmaz “Türk burjuvazisi hiçbir zaman demokrasiden yana tavır almadı” yorumunu yaptı.

İktisatçı Mahfi Eğilmez’in NTV’den ayrılması üzerine Merkez Bankası Eski Başkanı (İyi Parti’den milletvekili seçildi) Durmuş Yılmaz “Türk burjuvazisi hiçbir zaman demokrasiden yana tavır almadı” yorumunu yaptı. Mahfi Eğilmez’de bunun üzerine “Bizdeki burjuvazi, az sayıdaki istisnası hariç, esnaf burjuvazisinden ibarettir. Onun için bu dediğinizi fark etmeleri de kolay değildir.” Diyerek Yılmaz’ı onaylayan bir cevap verdi.
*** 
Türkiye’de burjuva sınıfı, siyaset ve iktidar ilişkisi Türkiye tarihinin, ekonomisinin ve devletinin merkezi bir konusu olup bu mesele doğru anlaşılmadan, sistem tahlilini doğru yapmak mümkün değildir.
***
Sosyalist Blok’un çökmesiyle birlikte dünyada siyasal alanın konusu, sınıfsaldan kimliksel konulara kaydı. Bu durum kapitalist olsun olmasın, dünyadaki bütün rejimlerin, iktidarların işine geldi. Çünkü etnik, ulusal, dinsel kimlik alanı, ister istemez sınıfsal olanın üzerini örten, en azından öteleyen bir yapıya sahip. Elbette baskılanmış, yok sayılmış, ayrımcılığa uğramış kimliklerin özgürlüğünü talep etmek de demokrasi mücadelesinin önemli bir parçasıdır. Adalet ve insan hakları yolundaki mücadele, günümüzün başat siyasi mücadelesi olmakla birlikte, sonuçta ezilenlerin egemene karşı verdiği sınıfsal mücadeleyi de içerir.
***
Türkiye’de Türk-Kürt, Sünni-Alevi gibi tarihsel arka plana sahip (azınlıklar siyasal zor ve göç yoluyla eritile eritile etkisizleştirildiği için neredeyse pratik siyasal bir sorun olmaktan çıkarıldı) olması nedeniyle, siyasal alan ister istemez kimlikler ve onun temel matrisi insan hakları sorunuyla sınırlandı. Kimlikler sorununun sınıfsal sorunu öncelemesi, tarihin bu aşamasında kendini dayatan bir gerçeklik olarak, özellikle bizim gibi ülkelerde demokrasi mücadelesinin esaslı bir par parçası haline geldi. Örneğin göçmenlik, sığınmacılık sorunu yerel savaşlar, kimlik çatışmaları ve yoksulluk nedeniyle daha bir yakıcı hale geldi. Türkiye’de ve dünyada bunun böyle olması, sınıflar arası ilişki ve çelişkileri ortadan kaldırmadı ya da ona çözüm getirmedi. Toplumda sınıflar konusunun üzeri kimlik sorunlarıyla örtülense de aslında sınıflar hususu toplumsal ilişkileri belirleyen devasa bir gerçeklik olup alttan alta akan bir nehirdir.
***
Yılmaz’ın ve Eğilmez’in söylediklerini bir sınıfsal gerçekliğe işaret etmesi nedeniyle çok önemli buluyorum. Şu sıralar Türkiye burjuvazisi üzerine bir şeyler yazma ihtiyacı da duyuyordum, bu açıklamalar bir vesile oldu.
***
Bu konuda yazılmış birçok kitap ve binlerce makale olduğunu tahmin ediyorum. Özellikle 1970’li yılların sol dünyasında Türkiye’de kapitalizm, feodalizm, Asya Tipi Üretim Tarzı, komprador burjuvazi, emperyalizm, oligarşi, burjuvazi, işçi sınıfı, köylülük, kır, kent vb. sınıf ve sistem konuları çok tartışılırdı. Bunların epeyi bir kısmı, gerçekliği ideolojiye uydurma retoriklerinden öteye gitmese de içlerinde bugüne de kaynaklık edebilecek değerli görüşler vardı. 
***
12 Eylül 1980 faşist darbesi birçok şeyi dümdüz edince ve buna bir de Sosyalist Blok’un çökmesi ve baskılanmış kimlik sorunlarının pıtrak gibi ortaya çıkması eklenince, toplumsal tahlillerde sınıflar hususu hep geri plana itildi. Gerek dünyada gerekse Türkiye’de solun entelektüel sıkıntılarının ve genel gerileyişinin yeri ise doldurulamadı. Dünya sağı şu sıralar en fazla Samuel P. Huntington’ın “Medeniyetler Çatışması”, Francis Fukuyama’nın “Tarihi Sonu” gibi parlayıp sönen tezlerden başka ne üretebildi? Türkiye sağı ne üretti? 1990’ların o çok okuyan Müslümanlarına ne oldu? Kapitalizme ve sınıfsal adaletsizliğe karşı kim ne söyledi? Bırakın karşı bir şeyler söylemeyi, AKP iktidarıyla birlikte İslam’ın kapitalizmle örtüşmesini, hatta iç içe geçişini görünce bunların çok büyük bir kesimi sistemin gönüllü propagandacılığına soyundular, mücahitler müteahhit oldular ve mütedeyyin olan az bir kesimi ise hayal kırıklığının suskunluğuna büründüler. 
***
Demek ki siyasal İslam, kapitalizmin bizim gibi ülkelerde kullandığı bir iktidar aracı ve kitleler için bir zokaymış! 
Demek ki kimi şeyler yaşanarak tüketilmek zorundaymış!
Burjuvazi konusuna devam edeceğiz.