Anadolu'nun tam ortasında, 200 kilometreyi aşan uzunluğuyla bir yılan gibi kıvrılan Tuz Gölü Fay Zonu, uzun yıllardır jeologların merakını cezbediyordu. Peki, bu devasa çatlak nasıl hareket ediyor? Bugüne kadar bir tür yan yana kayma (strike-slip) hareketi yaptığı düşünülen fayla ilgili gerçekler, Hasandağ volkanından akan lavların binlerce yıllık tanıklığıyla gün yüzüne çıktı.
Bir jeolojik yapboz çözülüyor
Curtin Üniversitesi Yer ve Gezegen Bilimleri Fakültesi'nden Profesör Axel Schmitt liderliğindeki ekip, adeta bir yapbozun parçalarını birleştirir gibi çalıştı. Hasandağ'dan binlerce yıl önce akan ve fay hattının üzerinde katılaşan lavlar, zamanla gerçekleşen depremlerle kırılarak birbirinden ayrılmıştı. Bilim insanları, bu lav akıntılarının orijinal şekillerini yeniden oluşturup, özel tekniklerle yaşlarını belirleyerek, bir zamanlar bitişik olan kayaçların zaman içinde nasıl ve ne kadar ayrıldığını takip etmeyi başardı.
Profesör Schmitt, heyecan verici bulguyu şöyle açıklıyor: "Çalışmamız, Tuz Gölü Fayı'nın daha önce düşünüldüğü gibi yan yana kaymak yerine, her iki yakasının birbirinden uzaklaştığı, yani açılmalı bir fay olduğunu ilk kez kesin olarak doğruladı. Bulgularımız, fayın yılda yaklaşık bir milimetre hızla birbirinden ayrıldığını net bir şekilde ortaya koyuyor. Bu hareketleri anlamak, sadece bölgedeki volkanik ve deprem tehditlerini daha doğru değerlendirmek için değil, aynı zamanda kıtasal deformasyonun küresel modellerini geliştirmek için de hayati önem taşıyor."

Zirkon Kristalleri ve Helyum tarihlendirmesi devrede
Bu hassas ölçümler için araştırmacılar, kelimenin tam anlamıyla zaman makinesi gibi çalışan teknolojiler kullandı. Curtin Üniversitesi John de Laeter Merkezi'ndeki iyon mikroskobu ve Batı Avustralya TermoKronoloji Merkezi'ndeki (WATCH) helyum tarihlendirme yöntemleri bu araştırmanın kilit unsurlarındandı. Lav akıntılarının içindeki minicik zirkon kristalleri, adeta doğanın kendi zaman kapsülleri gibi davrandı. Bu kristallerde, doğal olarak bulunan uranyum ve toryumun radyoaktif bozunmasıyla üretilen helyumu ölçen ekip, lavların ne zaman püskürdüğünü ve fay boyunca nasıl yer değiştirdiğini büyük bir hassasiyetle saptayabildi.
John de Laeter Merkezi'nden Doçent Martin Danišík, bu süreci, "Zirkondaki uranyum, toryum ve helyumu ölçerek, lav akıntılarının ne zaman püskürdüğünü, fayın üzerinden aktığını ve ardından soğuduğunu doğru bir şekilde belirleyebiliyoruz" sözleriyle özetliyor.
Deprem bilmecesinde kritik bir parça
Araştırma ekibinden uzaktan algılama uzmanı Janet Harvey ise, Tuz Gölü Fayı'ndaki depremlerin, Türkiye'nin kuzeyindeki ve doğusundaki çok daha aktif ve hızlı hareket eden levha sınırı faylarındakilere göre daha seyrek meydana geldiğini hatırlatıyor. İşte bu nedenle, bu tür detaylı arazi deformasyon çalışmalarının, modern sismik kayıtların tek başına sağlayamayacağı, paha biçilmez veriler sunduğunu vurguluyor.
Janet Harvey, "Avrasya, Arabistan ve Afrika gibi devasa tektonik levhaların birbiriyle etkileşim içinde olduğu son derece kritik bir noktada bulunuyor. Fayın hareketlerini incelemek, kıtalar birbiriyle çarpıştığında ortaya çıkan muazzam gerilimin yeryüzü kabuğunda nasıl dağıldığını anlamamıza yardımcı oluyor. Bu bilgiler, sadece Türkiye için değil, Alp-Himalaya dağ kuşağı boyunca uzanan diğer bölgeler ve dünyadaki farklı kıtasal deformasyon zonları için de hayati dersler içeriyor."