Halkbank web
Ekonomi 02.10.2017 16:01 Güncelleme: 02.10.2017 16:33

​Katılım bankacılığı Nedir? Nasıl çalışır?

Katılım bankacılığı, faizsizlik prensiplerine göre çalışan, bu prensiplere uygun her türlü bankacılık faaliyetlerini gerçekleştiren, kâr ve zarara katılma esasına göre fon toplayıp ticaret, ortaklık ve finansal kiralama vb. yöntemleriyle fon kullandıran bir bankacılık modeli. Bankaların isimlerindeki "katılım" sözcüğü, yapılan bankacılık türünün kâr ve zarara katılma prensibine dayalı bir bankacılık olduğunu ifade etmek için kullanılmaktadır. Bu bankalar, tasarruf sahiplerinden topladıkları fonları, faizsiz finansman prensipleri dahilinde ticaret ve sanayide değerlendirerek, oluşan kâr ve zararı tasarruf sahipleriyle paylaşırlar.
​Katılım bankacılığı Nedir? Nasıl çalışır?

Gülay YÜCEL

TL, USD ve EUR bazında vadeli hesaplarda toplanan fonlar, kurumsal finansman desteği, bireysel finansman desteği, finansal kiralama, kâr ve zarar ortaklığı yöntemleriyle değerlendirilir. Ticaretin ve sanayinin ihtiyaç duyduğu hammadde, yarı mamul veya mamul madde, gayrimenkul, makine veya her tür teçhizatın temini, bu yöntemler aracılığıyla sağlanmaktadır.

KURULUŞ AMACI

Türkiye’de ve dünyada halkın bir kesimi, faiz gelirlerinden uzak durmaktadır. Bu nedenle klasik bankalara gitmeyen fonlar atıl kalmaktadır. Bu durum hem genel ekonomi açısından, hem de tasarruf sahibi açısından bir kayıptır. Katılım bankaları, mali sektörde bir yenilik olarak, faiz hassasiyeti nedeniyle klasik bankalara gitmeyen fonları ekonomiye kazandırmak ve tasarruf sahiplerinin fonlarını güvenle saklamalarına ve değerlendirmelerine yardımcı olmak, alternatif yatırım alanları sayesinde körfez fonlarını çekmek amacıyla kurulmuştur. Kuruluş aşamasında ve dünyadaki uygulamalardan örnek alınarak katılım bankalarının topladığı fonları değerlendirmek için çeşitli yöntemler geliştirilmiştir. Bu yöntemlerle elde edilen kazancın ticari kazanç niteliğinde olduğu ve faizden esaslı olarak farklılık gösterdiği hususunda görüş birliği oluşmuştur.

MEVDUAT BANKALARI İLE BAŞLICA FARKLILIKLAR

Katılım bankaları ile mevduat bankaları fonksiyonel olarak birbirine benzemektedir. Her iki tür bankacılık da halktan ve çeşitli kuruluşlardan topladıkları tasarrufları tüccar, sanayici ve tüketicilere kullandırmakta, tasarruflar ve yatırımlar arasında aracılık yapmaktadır. Ayrıca dış ticaret, teminat mektubu, çek, senet ve kredi kartı gibi diğer bankacılık faaliyetlerini gerçekleştirmektedir. Ancak bu iki tür bankacılığın fon toplama ve fon kullandırma yöntemleri birbirinden tamamen farklıdır. Mevduat bankaları faizle fon (mevduat) toplamakta ve faiz karşılığında ödünç para vermektedir. Halbuki katılım bankaları kâr ve zarara katılma yöntemiyle ortaklık esasına göre fon toplamakta, ticaret, ortaklık, kiralama vb. esasına göre fon kullandırmaktadır. Ayrıca bu bankalar, işlemlerinin hiçbirinde faize yer vermemektedir. Katılım bankacılığında faiz yasağı bulunmakla birlikte; belirsizlik yasağı, aşırı risk ve spekülasyon yasağı, mal ve hizmet satın alımında paranın müşteri yerine fatura karşılığında satıcıya ödenmesi uygulaması, mutlaka finansmanın bir mal veya hizmet karşılığında sağlanması gibi prensipler bulunmaktadır.

KÂR PAYINI NASIL BELİRLİYOR?

Vadeli olarak açılan katılma hesaplarına dağıtılacak kâr, bu hesaplardaki fonların kullandırılması neticesinde oluşan kâr seviyesine bağlıdır. Söz konusu fonlar, para cinsine göre TL, USD ve EUR havuzlarında toplanır. Fon kullanmak isteyen müşteriye, talep ettiği para cinsi ve vade grubuna göre ilgili havuzdan, ihtiyaç duyduğu malın peşin alınıp vadeli satımı suretiyle finansman sağlanır ve bu işlemden doğan kâr, günlük bazda katılma hesaplarına dağıtılır. “Günlük bazda dağıtılan kârların vade sonunda biriken tutarı, müşteriye kâr payı olarak ödenir.”

DÜNYADAN ÖNEMLİ ÖRNEKLER

Katılım bankaları, 1970’li yıllardan itibaren dünya mali gündeminde tartışılan bir konudur. Türkiye’deki ilk uygulaması ise 1985 yılında başlatılmıştır. Sayıları hızla artan faizsiz bankalar, iştirakleri ve şubeleri ile halen 60’tan fazla ülkede faaliyet göstermektedir. Bünyelerinde faizsiz esaslara göre çalışan birimler kuran batılı banka ve kurumlar da vardır. Bunlara örnek olarak; Citibank, HSCB, Union Bank of Switzerland, Kleinwort Benson, ANZ Grindlays, Goldman Sachs, Islamic Bank of Britain gibi müesseseler sayılabilir. Batılı bankalarca kurulan ilk bağımsız faizsiz banka, Citibank tarafından 1996 yılında, 20 milyon USD sermaye ile Bahreyn’de kurulan Islamic Investment Bank’tır. Halihazırda İngiltere’de 5 İslami banka İsviçre’de ise 2 İslami yatırım bankası faaliyet göstermektedir. Rusya ve Çin’de de birer İslami banka kurulmuştur.

“Kredi” ile “Ticaret” arasındaki FARK

TİCARET

Katılım bankası ticaret yöntemi ile fon kullandırırken müşterinin ihtiyaç duyduğu malı satıcısından peşin satın alır ve üzerine kârını ekleyerek müşterisine vadeli olarak satar.

Ticaret yönteminde ödeme banka müşterisine değil, fatura karşılığında malın satıcısına yapılır.

Ticaret yönteminde müşteri ile banka arasındaki akit, alım-satım akdi şeklindedir.

Ticaret yönteminde, herhangi bir alışveriş veya proje olmadan para ödenmez. Finansman mutlaka bir mal alımı, kiralama veya ortaklık projesi ile ilişkilendirilir.

KREDİ

Diğer bankalar müşterilerine kredi (borç para) verirler. Kredi ile mal alım-satımı arasında bağlantı kurulmaz.

Kredide ödeme esas olarak doğrudan banka müşterisine yapılır. (Kredi sağlamlığı açısından konut kredisinde olduğu gibi doğrudan satıcıya da yapılabilir)

Kredi sisteminde müşteri ile banka arasındaki akit, kredi (ödünç para verme) akdi şeklindedir.

Kredi de müşterinin işletmesi ile ilgili bir ihtiyacının karşılanması için verilir. Ancak ödeme bir mal alımı karşılığında yapılmaz. (Konut ve taşıt kredileri hariç) Müşterinin aldığı krediyi istediği şekilde kullanma imkanı vardır.

“Kâr Payı” ile “Faiz” arasındaki farklar (toplanan fonlarda)

KÂR PAYI

Vade sonunda belli olur. Vadeden bir önceki gün bile kesinleşmiş tutar belli olmamaktadır.

Müşteriye ödenecek kâr payı, havuzda toplanan fonların kullandırılması sonucunda doğan kârdan ödenir. Müşteriye ödenen kâr payı ile fon kullanan müşteriden alınan kâr arasında bire bir ilişki vardır.

Finansmandan alınan kâr payı ile tasarruf sahiplerine ödenen kâr payı arasında tam bir paralellik vardır. Makas sabittir. Açılıp kapanmaz.

Müşteriye ödenecek kâr payı, bankanın kullandırdığı fonlardan sağladığı kâra bağlıdır. Banka az kâr ederse müşteri de az kâr payı alır. Çok kâr etmesi durumunda müşteri bundan yararlanıp çok kâr payı alır. Zarar ederse, müşteri zarara katlanmak zorundadır.

Kâr payı, nakdi bir kredinin karşılığı olmayıp mutlaka bir mal veya hizmet alım-satımı veya ortaklık neticesinde ortaya çıkar.

FAİZ

Vade başında belirlenir.

Müşteriye ödenecek faiz, bankanın çeşitli kaynaklarından elde ettiği gelirlerden ödenir. Bunların başında kredi faizleri gelir. Ancak kredilerden alınan faizle mevduata ödenen faiz arasında bire bir ilişki yoktur.

Krediden alınan faizle mevduata ödenen faiz arasındaki paralellik güçlü değildir. Makas şartlara göre açılıp kapanır. (2008 krizinde açıldığı gibi)

Müşteriye ödenecek faiz, bankanın kârına bağlı değildir. Banka az kâr etse de, çok kâr etse de ya da zarar etse de müşteriye ödenecek faiz baştan belirlenen oran üzerinden hesaplanır ve bu oran vade sonuna kadar değişmez.

Faiz, bankacılıkta mutlaka bir borç ilişkisinin karşılığı olan fazlalıktır.

GÖRÜŞ: PROF. DR. SERVET BAYINDIR

IMG_B51239-01137C-4E1C86-A31F91-4BC57D-6CB3FD

Düzenleme kapsamı açısından ihtiyaca cevap veriyor mu?

Ortaya çıkışından günümüze kadar yaklaşık 35 yıl geçmiş olmasına ve bu süre içinde maalesef konuya ilişkin ciddi bir düzenlemenin yapılmamış olması dikkate alındığında bu taslak oldukça kapsamlı ve mevcut ihtiyaçlara büyük oranda cevap verici niteliktedir. Süreç içerisinde eksiklikler görülürse -ki son derece doğaldır- bu eksiklikler giderilebilir. Fakat bir an önce bu konudaki boşluğun doldurulması için yetkili otoritelerin gerekli adımları atmasını bekleniyor.

Yurtdışında kurulmuş faizsiz finans kuruluşlarının Türkiye’deki faaliyetlerinde artış olur mu; özellikle Körfez kaynaklı finansal yatırımda artış sağlanır mı?

Bir finansal ekosistemin en önemli kriteri muhataplara, yatırımcılara sunduğu güvendir. Ülkemizde bu alandaki mevzuat boşluğu sebebiyle gerek yurt içi gerekse yurt dışındaki yatırımcılar muhtemel yatırım planlarında önlerini göremediklerinden ya bizim piyasalara hiç yönelmediler ya da yönelseler bile ürkek şekilde küçük meblağlı yatırımlarla yetindiler. Bu hususta da haklılar. Çünkü mevzuattaki belirsizlik, İslami Finans ilkeleri noktasında herhangi bir kurumsal düzeyde muhatabın bulunmaması, fıkhi uygulamalardaki kargaşa bu isteksizliklere adeta davetiye çıkardı. Dolaysıyla mevzuat zemini ve kurumsal yapısı netleştirilmiş bir İslami Finansal sistem ile gerekli tanıtımlar yapıldığında, 16 Nisan referandumu ile ortaya çıkan istikrar atmosferi de gözönüne alındığında, Körfez ülkeleri başta olmak üzere bütün dünyadan sermaye akışının ülkemize doğru yöneleceği kesindir. Ancak Taslaktaki bazı noktaların mutlaka tashihine ihtiyaç vardır. Çünkü bu konuda ayrıntıya inerek düzenlemeleri yapmış olan bazı ülkeler -Malezya gibi- mevzuatında fıkhi bakımdan tartışmalı, hileli bir takım finansal işlemleri barındırdıklarından başlangıçta çok takdir ve tercih edilmelerine rağmen, bu hilelere dayalı ürün ve işlemler uygulanmaya başlayıp şüpheler çoğalınca, güven ve itibar kaybına uğrayıp, zamanla artık sermaye çekemez hale geldiler. Dolaysıyla Taslağın 12/9 bendindeki hileli bir ürün olan teverruka kapı aralayan, 15/2 bendindeki fatura zorunluluğunu kaldıran, 17/4’deki Zararların Kuruluşlarca Özkaynaktan karşılanmasını düzenleyen ve 18/2’deki mevduatın Kuruluşlarca Sigortalanması yolunu açan fıkhi tartışma ve suistimallere açık maddelerin ya taslaktan tümüyle çıkarılması ya da tashih edilmesi gerekir diye düşünüyorum.

Parasını faizsiz finans kurumlarına yatırmayı düşünen sade vatandaş açısından bu tasarı ne ifade ediyor?

Sade vatandaş açısından bu tasarı, şeffaflık, açıklık ve güven ifade ediyor. Bilindiği gibi Katılım Bankacılığının payı sistem içerisinde yüzde 5 dolaylarında. Bunun başlıca nedeni vatandaşın sistem hakkında tam tatmin edici düzeyde bilgiye ulaşamaması. Bunun temeli de işin hukuki zeminine bağlı. Yalnız sade vatandaş değil, şahsen benim gibi sahanın uzmanı akademisyenler ve ilahiyatçılar açısından da bu tasarı çok anlam ifade ediyor. Çünkü vatandaşımız bu kurumlarla finansal ilişkiye girmenin dini ve fıkhi durumunu sorduğunda elimizde derli toplu bir mevzuat olmadığından tatmin edici düzeyde cevap vermekte zorlanıyoruz. İşin uzmanı olarak ben bile izahta tereddüt ediyorsam sade vatandaşın durumunu siz düşünün.