İstanbul
Kapalı
6°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Yeni Birlik Gazetesi ​3. İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali'nde Ödüller Bu Akşam Sahiplerini Bulacak

​3. İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali'nde Ödüller Bu Akşam Sahiplerini Bulacak

İZFAŞ, İZELMAN ve Kültürlerarası Sanat Derneği işbirliği ile düzenlenen 3. İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali'nde dün İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Ulusal Yarışma jüri başkanı Zuhal Olcay, Uluslararası Yarışma jürisi Pelin Batu ve festival direktörü Vecdi Sayar basın mensuplarıyla bir araya geldi.

İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü katkılarıyla düzenlenen 3. İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali’nde bu akşam Ulusal ve Uluslararası Yarışma, Sinema Yazarları Derneği, Film Yönetmenleri Derneği, Dizi Müzikleri ve İzmir Kent Konseyi Ödülleri sahiplerini bulacak. Gecede Zuhal Olcay, Erkan Oğur ve Grégoire Hetzel’e Onur Ödülleri, Bahman Ghobadi’ye Kültürlerarası Sanat Başarı Ödülü takdim edilecek.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer Basınla Buluştu

İZFAŞ, İZELMAN ve Kültürlerarası Sanat Derneği işbirliği ile düzenlenen 3. İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali’nde dün İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Ulusal Yarışma jüri başkanı Zuhal Olcay, Uluslararası Yarışma jürisi Pelin Batu ve festival direktörü Vecdi Sayar basın mensuplarıyla bir araya geldi.

Tunç Soyer: “İzmir’i dünya sinema sektörünün tercih edilen noktalarından biri haline getirmek istiyoruz”

Çok gurur duyuyorum bir yanımda Zuhal Olcay bir yanımda Pelin Batu ve İzmir’de bir film ve müzik festivali. Gerçekten çok heyecan verici. Üç yıl önce yola çıktığımız zaman İzmir’de böyle bir festivalin olmamasının büyük eksikliğini görmüştük. Çünkü biz İzmir’in sinema sektörüne ev sahipliği yapacak en uygun kent olduğunu düşünüyoruz. Her anlamda sektörün İstanbul’daki sıkışmışlığına çare olacak ve sektörü rahatlatacak, ferahlatacak bir şehir olabiliriz diye düşünüyorduk. O yüzden göreve başlar başlamaz Sinema Ofisi’ni açtık. Sinema Ofisi çalışırken bir yandan da festivalin organizasyonunun çok isabetli olacağını düşündük ve küçük küçük adımlarla yol almaya başladık. Bugün artık üçüncü sene ve uluslararası bir festivale dönüşmüş durumda. Dolayısıyla heyecanımız da gururumuz da çok büyük. Hem burada bulunan çok kıymetli sanatçılarımıza hem bu işe çok büyük emek veren Vecdi Sayar beyefendiye, emek veren tüm büyükşehir personelimize, sponsorlarımıza, destekçilerimize huzurlarınızda teşekkür ediyorum. İzmir için daha aydınlık bir gelecek, çok daha güçlü bir sinema sektörü olacak umuduyla bu festivale katkı vermeye devam edeceğiz. İzmir’i dünya sinema sektörünün tercih edilen noktalarından biri haline getirmek istiyoruz. Bu malzeme var İzmir’de. İklimiyle, doğasıyla, şehrin kolay yaşanılabilir oluşuyla, insan malzemesiyle aslında İzmir dünyanın en güzel sinema şehirlerinden biri olabilir. Hatta sektörün belki de en çok üretim yaptığı şehirlerden biri olabilir. Aslında bizim yaptığımız her şey de bu amaca yönelik” dedi.

Zuhal Olcay: “İzmir zaten benim gönül verdiğim, fahri İzmirliyim diyebildiğim bir kent”

Öncelikle bir oyuncu olarak sayın başkanımız Tunç beye ve festival direktörümüz Vecdi beye çok çok teşekkür ederim. İzmir’e çok yakıştı bu festival. Çok daha önce olması gerekiyordu belki ama üçüncü yılında beraberiz ve çok daha güzel, geniş kapsamlı günlere yelken açtığını düşünüyorum ben bu festivalin. Çok mutluyum burada olmaktan. İzmir zaten benim gönül verdiğim, fahri İzmirliyim diyebildiğim bir kent. Harika filmler seyrettim, çok güzel bir organizasyon içinde sinemayla ve sinemacı dostlarımızla dopdolu günler geçiriyoruz. Sinema salonundan çıkarken insanların o doymuş, mutlu ifadeleri bana gerçekten çok iyi gelen bir şey. Güzel bir festival oluyor daha da güzelleri olacak. Çok iyi filmler var seyrettiklerim arasında. Ortalama olarak baktığımızda başarılı, güzel, genç dolu dolu, harikulade yeni yönetmenler gördüm ve bu beni çok mutlu etti. Yeni nefesler yeni bakışlar… Seyircisiyle vizyona çıktığında da eminim buluşacaktır. Jüri olarak müthiş bir uyum için filmleri değerlendiriyoruz.

Pelin Batu: “İzmir’e her geldiğimde ne kadar kadın bir şehir olduğunu hissediyor ve çok da mutlu oluyorum”

Ben de burada olmaktan çok mutluyum. İzmir’e her geldiğimde ne kadar kadın bir şehir olduğunu hissediyor ve çok da mutlu oluyorum. Bu festivalde hem ulusal hem uluslararası yarışmada pek çok kadın yönetmen var bu da benim için çok kıymetli. Biz de jüri olarak çok keyifle filmleri izledik ve gerçekten Jules Verne’in romanlarındaki gibi dünya yolculuğuna çıktık. Arjantin’in tangolarından Gürcistan’ın rock’n rolluna… Müzik ve filmin birlikteliği ve ikisinin birbirini doyurduğu, doldurduğu inanılmaz desteklediği filmlerdi. Her birisinde inanılmaz müzikler vardı. Klasik müzik, tango, deneysel, Pakistan filminde yine öyle. Dolayısıyla hem dans hem müzik hem sinemanın birleştiği bir şölen sunuldu bize ve seyircilerimize. O anlamda gerçekten harikulade birkaç gün geçirdik.

Festival kapsamında dün izleyicilerle buluşan Ulusal Yarışma filmlerinden Bir Kar Tanesinin Ömrü filminin gösterimi sonrasında yönetmen Kazım Öz, filmin oyuncusu Sema Gültekin ve filmin müziklerine imza atan Mustafa Biber izleyicilerle bir araya geldi. Dünya prömiyerini Selanik Film Festivali’nde yapan film, Miase’nin Dersim’de sevgilisini aramasını, inişli çıkışlı duygularını ve karlar altında tanık olduğumuz kasvetli ve kırık dökük aşkını anlatıyor. Filmi gerçek bir hikâyeden ve karakterden hareketle yazdığını söyleyen Kazım Öz, “Motivasyonuma yol açan asıl şey bu bahsettiğim karakter ile bir kadının yaşadığı aşk hikâyesiydi, aşkın bu kadar kırık dökük olması, yarım kalması, parçalanmasına tanık olunca ben de çok etkilendim. Çok eski bir hikâyeydi. Uzun yıllar bunun nasıl filmini yapacağım diye çabaladım ve böyle bir şey ortaya çıktı. Bu Miase’nin filmiydi, Miase’nin dünyası üzerinden anlatmak lazımdı. Adar karakterine kaysaydık filmin ekseni kayabilirdi, başka sorunlar çok ön plana çıkabilirdi, zaten çok yakıcı meseleler var orada, filmi ele geçirebilirdi. Hiç göstermesem mi bile diye düşündüm. Bu hikâyede bu paramparçalık zamanda da olmalıydı bence. Ya da karakterin yaşadığı tüm bu gerilimler, alt üst oluşlar, gelgitler, bu şiddet sarmalı içindeki durumu kronolojik bir akışta değil de daha psikolojik bir şeye çekecek bir noktada olmalıydı. Daha kaotik bir atmosfer bu hikâyeyi daha doğru hale getirecek diye düşündüm,” dedi.

Festivalin Uluslararası Yarışma jürilerinden yönetmen Serdar Kökçeoğlu, hazırlıkları devam eden Usmanbaş belgeselini tanıtan bir sunum gerçekleştirdi. Hedefinin yıl sonuna kadar belgeseli bitirip 102 yaşındaki besteci İlhan Usmanbaş’a izletmek olduğunu söyleyen Kökçeoğlu: “İlk belgeselim Mimaroğlu belgeseliydi. Şimdi ikinci bir müzik belgeseli daha hazırlıyorum. Belgeselini yaptığım kişi İlhan Usmanbaş. Kendisi 102 yaşında ve şu an aslında yaşayan en önemli besteci. 50’ler kuşağının ikinci kuşak bestecileri arasında anılıyor. İlhan Usmanbaş’ın aralarında olduğu besteciler Türkiye müziğine modernist bir yaklaşım getirmişler. Aslında modernist yaklaşım modernist hareketlerle de çok iç içedir. Ben aslında art arda müzik belgeseli yapmak istemedim fakat İlhan Usmanbaş’ın 100. doğum yılında benden röportaj yapmam istendi ve onunla röportaj yaparken müthiş hikâyeler dinledim. Açıkçası ben o konuşmadan büyülendiğimi hissettim ve Usmanbaş’ı belgesel yapmaya karar verdim,” dedi.

Yönetmenliğini ve senaristliğini Aydın Orak’ın yaptığı, festivalin Yarışma Dışı bölümünde yer alan Sabırsızlık Zamanı filmi seyirciyle buluştu. Film, Diyarbakır’ın yakıcı sıcağı altında yoksul bir kenar mahallede yaşayan iki kardeşin, mahallelerinin hemen yanındaki lüks sitenin havuzuna girme mücadelesini anlatıyor. Film gösteriminin ardından yönetmen Aydın Orak’la birlikte filmde idealist öğretmen rolünü oynayan, aynı zamanda Uluslararası Yarışma jüri üyesi Pelin Batu izleyicilerle bir araya geldi.

Festivalin Müziğin İzinde bölümünde yer alan Bakırköy Underground, Beyoğlu’nun Kalp Atışları ve Dengenin Ritmi filmleri beyazperdede izleyicilerle buluştu. Berkay Şatır, 90’lardan ve 2000’li yıllardan benzersiz arşiv görüntüleri ve fotoğraflarla bir müzikal kimliğin ve Bakırköy’ün değişen dokusuna baktığı Bakırköy Underground gösterimi sonrası gerçekleşen söyleşide, “Fatih Akın’ın İstanbul Hatırası: Köprüyü Geçmek diye belgeseli vardır. Onu izledim ve Fatih Akın o belgeselde kamerayı almış çekmiş ve olmuş gibiydi falan. 14 yaşında bir ergen olarak ben de kamerayı alıp çıkıp, etrafımdaki metalcileri çekip bunun aynısını Bakırköy için de yapabilirim diye düşündüm. O kadar kolay değilmiş, kurgu yapmayı bilmediğim için o görüntüler kaldı. 10 yıl sonra konuya geri döndüm diyebilirim. 80’lerdeki 90’lardaki hatta 2000’lerde benim çocukken yaptığımız çekimlere ve bugüne baktığımızda uçurumu görebiliyoruz. Filmin alt bir başlığı var. Bir alt kültürü hatırlamak üzerine aslında daha çok,” dedi.

Yönetmenliğini Esra Alkan’ın yaptığı, müziklerinde Sema Moritz’in imzası bulunan Beyoğlu’nun Kalp Atışları filmi izleyicilerle buluşan bir başka yapım oldu. İstanbul’un kalbi Beyoğlu’nun sesi ve renginin peşinden giden belgesel araştırmacı ve tarihçilerinin yazdıkları ve anlattıklarıyla, ritim ustalarının, sokak satıcılarının ve esnafının sesini buluşturuyor. Taksim’in değerinden bahseden müzisyen Sema Moritz: “Ben müziğe 1981 yılında Berlin’de başladım ve 1987 yılında kendi grubumu ilk kurduğumda adını Sema & Taksim koymuştum. Taksim’in benim için çok büyük önemi ve değeri var. Öncelikle İstanbul’u hiç tanımıyordum ama yine de bir Taksim bir İstanbul bir Beyoğlu vardı kafamda. Ankara’dan geliyorum, Ankaralıyım. Taksim Türkiye’nin nabzı diye düşünüyorum. Taksim bence paylaşım demektir. Taksim özellikle klasik müzikte, Türk müziğinde, Osmanlı müziğinde girizgahtır. Biz bu belgeseli bir saate indirdik ama aslında daha katmanlı bir belgesel. Bugün böyle bir Beyoğlu ve böyle bir Taksim yok. O gün yaşayan çok değerli insanlar çok değerli sanatçılar yok. 2012 yılında bütün maddi imkânsızlıklara rağmen iyi ki bu belgeseli yapmışız,” dedi.