İstanbul
Açık
8°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Yeni Birlik Gazetesi İnsanın Anlam Arayışı’nın yazarı Viktor E. Frankl’den Anlamsızlık Hissi

İnsanın Anlam Arayışı’nın yazarı Viktor E. Frankl’den Anlamsızlık Hissi

20. yüzyılın en önemli psikoterapistlerinden Viktor E. Frankl’in kaleme aldığı Anlamsızlık Hissi: Psikoterapi ve Felsefeye Bir Meydan Okuma, Mundi etiketiyle okurla buluşuyor.

Dünyanın en ünlü psikoterapistlerinden, tarihe “Freud ve Adler’den sonra Psikoterapinin Üçüncü Viyana Okulu’nu kuran kişi” olarak geçen Viktor E. Frankl’in kaleme aldığı Anlamsızlık Hissi: Psikoterapi ve Felsefeye Bir Meydan Okuma Mundi etiketiyle raflarda. Eseriyle hepimizi kendi hayatımıza dair bir anlam bulmaya, yaratmaya davet eden Frankl, bugün de alışıldık yaklaşımları sorgulamak için ilham veriyor.

Tün dünyada çok okunan İnsanın Anlam Arayışı’nın yazarı olan Viktor E. Frankl, sıra dışı bir hayat yaşadı. Ömrü boyunca yeni fikirlerin peşinde koştu, zaman zaman bu yüzden dışlandı, Hitler döneminde toplama kamplarında esir düştü, ailesini bu kamplarda kaybetti fakat her şeye rağmen yaşama tutunma çabasından ve anlam arayışından hiç vazgeçmedi. Şahsi tecrübelerini nöroloji ve psikiyatri uzmanlığıyla birleştirerek logoterapiyi geliştirmesinin sebebi de buydu: İnsanı yaşama bağlayan en önemli motivasyonun “hayatın bir anlamı olduğuna inanmakla inşa edildiğini ve hayat mücadelesindeki en büyük engelin de “anlamsızlık hissi” olduğunu görmesi…

“[...] insan bir şeyden nefret ederken aynı anda ona delice tutkun olabilir ve bu ikisinin arasındaki gerilim tam da hayattaki potansiyel anlamlarımızın peşine düşmeye teşne kılar bizi. Bu durumdan hoşnut olmamaksa bizim derdimiz, hayatın değil. Zaten anlam doğurmak denen şey, fonda neşeli bir çiftetelli eşliğinde olmuyor çoğunlukla. Ama bir melodi duymaya niyetliysek hayat bize onu veriyor, orası kesin. İçimizdeki çağrının bangır bangır gelen sesini de işte tam o anlam bulmakta güçlük yaşadığımız, çıkışın varlığından şüphe ettiğimiz karmaşık zamanlarda duyabiliriz. Çünkü başka çaremiz yok: Kulak vererek yaşamak zorundayız. Frankl’in en büyük alametifarikası da burada, zira toplama kamplarından sağ çıkmış bir ruh sağlığı uzmanı olarak bunu her koşul altında yapabileceğimiz gerçeğini ortaya koyuyor.”