İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

DAĞ DAĞA KAVUŞURMUŞ

YAYINLAMA:

Yukarıdaki bu satırlar merhum Akif Emre’ye ait, 10 Mayıs 2011 tarihli yazısından. Akif Emre, belki Erciyes’in gölgesi üzerine düştüğü için dağ üzerine herkesten biraz daha fazla düşünmüştü. Bosna Hersek ziyaretlerim öncesinde kendisiyle yüz yüze görüşür ve önerilerini almak isterdim. Gitmemi istediği yer genelde dağ olurdu. İgman’a çıkmamı özellikle tavsiye etmişti, savaş döneminde yapılmış bir ahşap camiyi ziyaret etmemi de eklemişti. Bahsettiği yerlere gittim ve dağın kokusunu içime çektim eşimle birlikte. Sisin üzerine çıkmıştık İgman’da yan tarafımız mayınlı bir yoldu. Savaş zamanı kimin neden mayınladığını bilmiyorum. Sadece mayınlı olduğu belirtiliyordu. O zirveye sonra bir defa daha çıkmak nasip oldu.

Bunları yazmamın sebebi Akif Emre’nin Aliya kitabının çıkması. Vefatından sonra çıkan bu kitap iki değerimizi yeniden düşünmemize vesile oluyor. Aliya ve Akif Emre. Akif Bey yaşarken Bosna-Hersek’e bakışımızdaki self-oryantalist tavrın oluşturduğu illüzyonları ve Aliya’nın düşünce ikliminden koparılmasının zararlarını yeterince anlattı. Bilge Kral kalıbı bizler için cazip bir sığınak olarak gelse de başka türlü düşünmeyi onunla öğrendik.

Dağın sadece çıkılacak bir kara parçası olmadığını anlamam da uzun sürdü. Akif Emre, dağın başında sadece her yeri iyi görebilmek için değil insanların korkunç alışkanlıklarından kurtulmak için de gidiyordu. Dağ uzletin sahici olduğu, tefekkürün bereketli olduğu bir yerdi.

Dağlara çıkmak şimdi nefesimizi kesiyor. Yalnız kalmaktan da yorulmaktan da korkuyoruz. Ne Erciyes için ne de İgman için takatimiz var. Oysa o dağlara çıkmadan kendimizi bulmamız mümkün değil.

Akif Emre de tıpkı Aliya gibi bir dağ olarak tarihteki yerini aldı. Her iki isim de iyi birer düşünür, iyi birere yazar olmanın ötesinde, düşündüklerini hayatlarında gösteren örnek kişilerdi. Sislerin üzerine çıkmak ve mayınlı arazilere bulaşmamak için uzun da olsa doğru bir yoldan gitmeye ihtiyaç var. Zahmetli, meşakkatli bir yol, talibi az. Ömür boyu süren çileli bir yolculuğun ardından belki en hazini olanı yanlış anlayanların doğru anlayanlardan daha fazla olması.

Zamanı gelip yücelerde karlar eriyince dağlar aşağıya suları göndermeye başlar. Nehirler akar ve ortalık yeşerir. Gördükleriniz yeşilliklerdir ama dağda biriken karlar olmasa nehirler coşar mı hiç? Allah dağına göre kar verir derler. Büyük insanlar, büyük toplumların göğüslerinde taşıdıkları madalyalar gibidir. Mezarları şehirlerde olsa da ruhlarını görmek için dağlara çıkmanız gerekir. Birini hayatta gördüğüm iki dağı tanımaktan dolayı mutluyum. İki dağ şimdi Büyüyen Ay yayınlarından çıkan Aliya kitabında bir araya geliyor. İkisi de hayatta değil ama dağ dağa kavuşmuş. Ben böyle düşünüyorum.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...