İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

BİTMEDİ ORYANTALİST RUHUNUZ

YAYINLAMA:

Bu ülkede kaç ‘Saz’ icracısı vardır, Saz’ın ustası, duayeni kaç isim vardır?

Ya da şöyle soralım: “Bu topraklar kaç bin yıldır sazın ruhuyla harmanlandı?”

Saz üstatlarının hangileri el üstünde tutuluyor, biliyor muyuz?

Başkaca,

bu üstatların hangi biri şu meşhur festivallere konuk oldu?

Diyeceksiniz ki, pazar pazar sorularla başlayan yazı pek hayra alamet değil gibi…

Ama demeyin…

Demeyin ki birileri “bunlar”a bazı şeyleri de söylüyor olsun…

Peki kimdir “bunlar” dediğimiz?

Hani hepimizin bildiği, yabancı müzisyenlerle doldurulan festivaller var ya,

işte onlar…

Değerlerini unutup para peşine koşan “vakıf festivalleri”

Soralım onlara…

Kaç saz üstadı ‘saz belgeseli’ yapmak için vakfınızdan bütçe bulabildi?

Onu bırakın kaç tanesi bir proje için kapınızı çalma cesareti gösterebildi?

Belki de hiç…

Ama iş kendi kültürlerini Batı’nın gözünden görmeye gelince ilk sıradalar…

Serzeniş, kişilere ve üretilen işlere değil,

Elbet, herkes istediği malzemeyi “kullanarak” istediği üretimi yapar ve satar

Sözüm yok…

Sözüm,

“Bir dakika senin kişisel hikayenin ismi Anadolu’nun binlerce yıllık kültür birikiminin başlığında olmamalı…” tavsiyesi ve eleştirisi yapmayanlaradır…

Neden…

Çünkü farkında değilsiniz...

Çünkü kendi değerinizi bilmiyorsunuz…

Çünkü bitmedi oryantalist ruhunuz…

Bitmedi elin kaşığıyla kendi yemeğinizi yemeniz…

Kime mi diyorum, açın bir internet sayfası girin şu meşhur festival-vakıf sayfalarına bakın bir listeye,

Anlarsınız…

***

KEMANE ÇALGISINI BİLİYOR MUYUZ?

İran Azerbaycan, Türkiye ve Ermenistan’da çeşitleri vardır. Yaylı bir çalgıdır…

Kemança, Kamançe, Kamança gibi birbirini çağrıştıran isimleri vardır…

Türkiye’de de Kabak Kemane ve Anadolu Kemançası olarak isimlendirilir…

Halk müziğindeki bilinirliliği Ege zeybeklerinden başlamıştır… Lakin bugün hem solo çalgı hem de orkestra çalgısı olarak yaygın biçimde icra edilir…

Şimdi sorumuz şu…

Bu ülkede bu çalgıyı icra eden kaç müzikçi tanıyoruz?

Bu çalgıya ömrünü vermiş kaç duayen var biliyor muyuz?

Belki bir,

Belki de hiç…

Kendi ülkemizin kemane sanatçısı Ali’yi tanımıyoruz da, enstrümanı tutması bile yeterli olan bir yabancıyı “saz üstadı” olarak görebiliyoruz…

İstanbul’un bilmem ne performans merkezine gelen,

Ve enstrümanın A’sını Z’sini bilmeyen, yabancı bir “Kemançacı”yı binlerce kişilik salonda karşılıyor, ayakta alkışlıyoruz…

Yine aynı kişinin Ankara’nın bilmem ne salonunda yaptığı konserinde bir tane doğru ses basmadan, makamının tınısını vermeden çaldığı “Misket” havasını ayakta alkışlıyoruz da acaba ne yaptığımızı biliyor muyuz?

Söyleyecek söz bulamıyorum…

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...