İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Şımardık, şaşırdık, yanıldık

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Biz çabuk ve zamansız  büyüdük galiba. 
Zamanın adımızı,  bayramlarda  bayramlığı alınmayacak  çoçuklar listesine yazıldığını  ve bedava peynirin sadece fare kapanında olduğunu bize öğretmesi çok ta zor olmadı.
 Yorulduk, yıprandık, hayallerimiz soldu, savaştık, yenildik, kazandık, güldük, ağladık neler neler yaşadık.  Koca ömrü anlatmaya kalksak kısa bir film şeridi gibi başlar ve biter tek kazanç yaşanmışlıklar kalır.  Ötesi .. ötesi  yok ki…
Küçük hediyelerle büyük mutluluklar sunuyordu hayat bize. Saf mutlulukların çocukluğumuzda kalması ondandır galiba.
Hep mutluyduk, yoksul da olsak, yokluk tada yaşasak mutluyduk..
Ölümler uzaktı bizden, yemek annelerimizin mübarek ellerinde, paraysa babalarımızın bize verdiği harçlıktan başka bir şey değildi. 
Mutluyduk…
Okul bahçesinde kavga ettiğimiz arkadaşlarımızla 5 dakika sonra kardeşten öte sarmaş dolaş oynayışılarımızdaydı  mutluluğumuz. Isırarak kolun saat yapmanın gülüşünü unutan var mıdır?
Nerden bilebilirdik ki oyundan sonra , kir pas, kan ter içinde attığımız bir kahkahanın dünyadaki en içten gülüşümüz  olacağını, içtiğimiz bir gazozun hayatımızdaki en lezzetli tad olarak damaklarımız da kalacağını. Mutluyduk….
Komşu teyzemizin verdiği bir lokmanın ömrümüzdeki en büyük minnetlerden olacağını düşünemezdik bile.
Öpünce geçen yaralarımız olurdu hemencecik iyileşen.   Şımarırdık..
Sevgi dilenmezdik kimseden, sevilirdik hep sevileceğiz sandık.  Şaşırdık… 
Oynadığımız saklambaçın sonunda hayatın bizi sobeleyip, ondan asla saklanamayacağımız aklımıza bile gelmezdi. Öğrendik…
Bitsin diye yırtındığımız okul yıllarımızın hayatımızdaki en güzel, en masum ve en dürüst yıllarımız olduğu aklımıza bile gelmezdi. Ders çalışmanın dünyadaki en zor ve en gereksiz şey olduğunu inanırdık. Yanıldık…
Hiçbir şeyde, her şeyi bulduğumuz çocukluğumuz çokçabuk geçerken,  her şey de hiçbir şey bulamadığımız yıllara tahammülü kaybettiğimiz masumiyetimizde arar olduk. Masumduk…
Neden hep çocukluğumuza gitmek isteriz, neden hep eski günler, eski mutluluklar, eski coşkular daha kocaman, daha değerliymiş gibi gelir ve hep o dönemlere geri gitmek isteriz bileniniz var mı? 
Acaba yeni keşiflerin, buluşların, farkındalıkların en masum, en heyecanlı ve en sevgi dolu şekilde yaşandığı dönem çocukluk evresi olduğundan mı?
Kaç yaşında olduğumuzun ne önemi var? 
Yaşanmayı bekleyen, çocuksu mutluluklar var hala. Onları bulduğumuz an ıskalamamak gerek. Zira neye sahip olduğumuz değil, neyin keyfine varabildiğimizdir mutluluk…
Son sözü bana bırakmamış Can Yücel “ Bana eski günler lazım, bir de şimdiki aklım” diyerek. Vesselam….

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...