İstanbul
Açık
16°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

YOK’SUN

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Bayram gibi bayramların yaşandığı yıllardı. 
Henüz vicdanın sesi kısılmamıştı. 
Evden eve misafirliğe gidilir, çoluk çocuk bayram sabahı en güzel kıyafetlerimizi giyer, aile büyüklerimizin kalabalık sofralarında toplanırdık. Allah ne verdiyse yenilirdi. Ana baba, ata duası alındığından mıdır bilinmez ama sofralarda bir bolluk bir bereket, öyle ki kapılardan taşardı. Tekstil gelişmemişti. Çoğu evde bir pazen kumaş alınır, bayrama yaklaşırken gazetelerin satış tirajlarını arttırmak için yanında verdiği moda dergilerinden model seçilir, dikilirdi. Sonra en tatlı telaşe bayram alışverişiydi. Ev ahalisinin içini bir heyecan kaplardı. Tüm akrabalar bir araya geleceğinden herkes bir birinden bakımlı, şık olmalıydı. Bayramlaşmaya gelecek eş, dost, akrabalara sunulmak üzere evlerde hazırlanacak dolmalar, baklavalar için asma yaprakları, ceviz içi, un, şeker, yağ alınırdı, bir de rengarenk ambalajlı şekerlemeler. El değmeden hazırırlanan  gıda teknolojisi henüz kapımızı çalmamıştı. Misafire, evlatlara, torunlara özenle hazırlanan tabaklar tamamen el ürünüydü. Anne eli lezzeti vardı hepsinde.
Bayram günü kapı önünde ayakkabının biri giyilir, biri çıkarılırdı. AVM’ler o yıllarda henüz açılmadığından ancak evlerin kapısında bir sirkülasyon oluşurdu.  Sıradan başlanır; Sen nasılsın, sen nasılsın, sen nasılsın diye sorulurdu. Herkes birbirine, iyiyim daha daha ne var ne yok diye sorar, birbirinin gözünün içine bakar, gerçekte bir derdi var mı yok mu, anlamaya çalışırdı. İşi olmayana iş bulunur, aşı olmayana memleketten aş sipariş edilir, paraya sıkışana imece usulü para toplanırdı. Küçükler büyükleri saymayı bayramlarda öğrenirlerdi. Küçükten büyüğe dizilir, eller öpülür, gönülden kopan en küçük kağıt para ceplere sıkıştırılırdı. 7’den 70’e herkes için mutluluğun adıydı bayramlar. Mutlu anlar dendi mi bayramlar hatırlanır, bayram geldi mi mutlu olunurdu. Yoksunduk ama tüm memlekette ‘değerler ekonomisi’ yaşanıyordu. Şimdiyse ‘menkul değerler ekonomisi’ içine sıkıştırılmış hayatlarımıza bir de yanında promosyon olarak ‘korona’ eklendi. Sırada hangi promosyon var o da meçhul.

İlkeli Söz; Kaybedilen ataları bayramda da olsa anmak, mezarlarını ziyaret etmek, o tozlanan bayramların tozunu almak gibidir. Belki onlara sarılamaya biliriz ama yüreğimizde hissederek, hayatta olanların sesine ses vererek değerlerimizin iç hesaplaşmasını yapabilir, bayrama değer katabiliriz.
İyi Bayramlar..

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...