İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Kanunlar birer zulüm aracına dönüşmesin

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Hakim ve savcılarla ilgili bir törene video konferansla katılan Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğana’a ait yukarıdaki sözler.

Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında “Vasat bir kanunla hakim ve savcılar adaleti tesis edebilir. Ama vicdanı olmayan hakim ve savcıların elinde kanunlar birer zulüm aracına dönüşebilir.” diyor.

Kime sorsanız herkesin kabul edeceği, beğeneceği bir sözdür.

Şu son günlerde yaşanan kimi olaylar, alınan kararları gördüğümüzde doğal olarak herkes gibi benim de aklıma hep bu sözler geldi.

Türkiye de giderek toplumda güvenilmeyen kurumlar arasında gösterilen yargı mensuplarının vicdanını sorgulamak bize düşmez ancak hakim ve savcıların uymak zorunda oldukları yasaları yapan, bunların doğru uygulanıp, uygulanmadığını denetleme görevi de olması gereken yasama meclisinin aldığı son kararı sorgulama hakkımız olduğunu düşünüyorum.

Şeklen de olsa halkın iradesiyle seçilip meclise gönderilen milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması nasıl siyasi bir kararsa, en son üç vekilin milletvekillerinin düşürülmesi de siyasi bir karardır.

Dikkat ederseniz, işin hukuksal yanını sorgulamıyorum.

Hangi yasalar gereği, hangi suçlamalar ya da iddialarla bu cezalar verilmiştir, yargının görev alanına girer.

Ancak meclise gelen fezlekelerin ne zaman, hangi koşullarda görüşüleceği, karara bağlanacağı meclisin görevi dahilindedir.

Yasalar, teammüller, hukuksal yorumlar bir yana, kimi zaman vicdan devreye girmelidir.

Meclisin yargı tarafından cezalandırılmış milletvekillerinin kesinleşmiş cezalarını affetme hakkı da yetkisi de yoktur.

Ama iki yıldır bekletilen dosyaları aniden raftan indirip, gündeme getiriyorsanız burada bir siyasi uygulama söz konusudur.

Böyle olduğu Cumhur ittifakı partilerin yöneticilerinin açıklamalarından da anlaşılıyor.

Dikkat ederseniz iktidar ne zaman açmaza girse, sorunlar karşısında çözümsüzlüğe düşse ardından mutlaka dikkatleri başka yöne çekmek için suni gündemler yaratıyor.

Şu günlerde Ayasofya üzerinden başlatılan polemikler de, vekillerin cezaevine gönderilmesi de, Libya’da yaşanan olaylar da bu çerçevede değerlendirilebilir.

Daha yeni iki gazetecinin casusluk iddiasıyla gözaltına alınmaları da kamu vicdanını rahatsız eden hamleler.

Tıpkı, Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala’nın zorlama karar ve uygulamalarla cezaevinde tutulmaları, gazeteciler Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Murat Ağırel, Hülya Kılınç ve diğerlerinin inandırıcı hiçbir gerekçe olmadan cezaevinde bulunmaları gibi.

İşte tam bu noktada vicdanın devreye girmesi gerekmez mi?

Tahmin ediyorum, bu yazıyı okuyan bir dolu iktidar yanlısı, kolaycı bir yaklaşım ve yorumla “ama onlar gazetecilik yaptıkları için tutuklu değiller” diyeceklerdir.

Peki buna kim karar verecek.?

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın deyimiyle “vasat bir kanunla adaleti tesis etmesi beklenen hakim ve savcılar”

Vicdanlarıyla gelecekte bekledikleri makam ve statü arasında zorlanan hakim ve savcılara siyasetin müdahalesi devam ettiği sürece ne yazık ki, vicdan hep geride kalmak durumunda.

O zamanda yine Sayın Cumhurbaşkanının söylediği gibi “Vicdanı olmayan hakim ve savcıların elinde kanunlar birer zulüm aracına dönüşebilir.”

Vicdanı olmayan hakim ve savcıların tecelli ettirdiği adaleti uygulamakla görevli olanlar da durumdan vazife çıkararak tüm toplumun vicdanını rahatsız edecek uygulamaları yapmaya cesaret bulabiliyorlar.

Tıpkı, kamuoyu önünde” gidip teslim olup, cezamı çekeceğim” diyen ya da çağrıldıklarında savcılığa gidip teslim olacak vekillerin gece yarısı apar topar evlerinden alınmaları gibi.

Aslında bu durum, vekillerin daha cezaevine girmeden cezalandırılmasıdır.

Kendi gibi olmayanı itibarsızlaştırmak, aşağılamak; vicdan sahibi insanların işi olamaz.

Vicdan sorunu yalnızca hakim ve savcılarla sınırlı değil ki!

Bürokratların da, siyasilerin, ülkeyi yönetenlerin de güvenlik güçlerinin de her uygulamada, alacakları her kararda vicdanı önde tutmaları, vicdanlı davranmaları gerekmez mi?

Ancak özellikle son zamanlarda vicdan kavramı toplum olarak neredeyse unuttuğumuz, unutturduğumuz bir kavram haline geldi.

Umarım bu küresel salgın döneminde yaşadığımız sıkıntılar hepimize birer ders olur.

Dilerim yenidünya düzeninde hak ve özgürlüklerin; insanların vicdanına bırakılmayacak denli önemli, yaşamsal olduğunun kavrandığı bir Türkiye umudumuzu sürdürebiliriz.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...