İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Kızından

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Babam Vefa Lisesi mezunuydu. Hani o dönemlerin meşhur okullarından. Sadece bir semt adı olmayıp da gerçek anlamının da yaşandığı ve karşılığının olduğu yılların ‘Vefa Lisesi’. Çok insan tanır, bazen işi gereği bazen de içindeki insan sevgisinden dost bilir, dost edinir, dürüstlüğü, samimiyeti, iyiliği destur bilirdi. Yokluk yıllarıydı ama çalıştığı yer dolayısıyla şanslı sayılırdık. Mersedesimiz yoktu ama yeşil bir Reno12 arabamız vardı. İmkanı olduğu halde sırf kenara üç kuruş daha fazla koyabilmek için bizi yurtdışına çıkarmadı ama her yıl sabah öğlen akşam yemekleri olan deniz kenarı kamplarda yaz tatilimizi yaptık. Babam şefti. Müdür değildi ama her zaman öncü, haklı olduğu konularda her zaman sözcü olup yılanı tatlı deliğinden çıkarır, iletişimi kuvvetli bir insandı. Açmadığı ya da açamayacağı kapı yoktu. Çok kişi arasında sayısız defa köprü olduğuna ben şahidim. 
1976’da girdiği işin ilk maaşıyla ‘yarın ailem rahat etsin’ diye ev taksidi ödemeye başlamış bir adamdı. Hiç kira ödemedik sayesinde. Kendimi bildim bileli çalınıp içeri girilecek bir oda kapım vardı. ‘Kişi önce kendine saygı duyacak’ derdi. ‘Öz saygıyı’ babamdan öğrendim. ‘Özgürlük bir başkasının özgürlüğünün kısıtlandığı noktada biter’ derdi. Başkalarını rahatsız etmeme hassasiyetini, kendini karşındakinin yerine koyup ona hak vermeye çalışmayı yani empati duygumu onun sayesinde geliştirdim. Geleceği gören bir adamdı; Kendinden 7 yıl sonra vefat eden kardeşinin mezarını bile 13 yıl önceden hazırlamıştı. Sonsuz hoşgörü sahibiydi. Kimse hakkında konuşmaz, yorum yapmaz, ‘o onun sorunu’ der konuyu kapatırdı. Dedikodunun zaman kaybı ve hiç bir işe yaramadığını Ondan öğrendim. ‘Ağlama derdi’ sonra; ‘çaresiz insan ağlar, hep bir çıkış yolu vardır’. Hakikaten sadece çaresiz olduğumda ağladığımı, büyüyünce anladım ve en çok da onu özlediğimde.
İşi gereği şanslıydık dedim ya; 90’lı yıllarda hemen hemen her hafta İstanbul’un en gözde mekanlarından birinde ağırladığımız insanlarla birlikte biriktirdiğimiz mutlu anların faturasını hiç ödemedik mesela. Tek şart orda olmamız, o anı yaşamamız, mutlu olup mutlu hissettirmemizdi. Özellikle yaz akşamları batan güneş, bana hep huzur vermiştir bu sebepten. 7 yıl geçmesine rağmen babamla aramdaki en büyük bağ işte ona müteşekkir olduğum bu mutlu ve huzurlu anlarım, öğretileri ve bana miras kalan ‘Dostları’ ile hala dimdik ayakta olan diyaloğum. ‘Yeni Dostluklar’ için onun gittiği yoldan gitmeye çok çabalayan biri olarak anladım ki şimdilerde ‘vefa’ bir çok kişi için sadece bir semt adından ibaret!.

İlkeli Söz; Nasıl bir ana baba olduğunuzu merak ediyorsanız, evladınıza sorun!...

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...