İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Lafla peynir gemisi yürürmüş…

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Şimdi sorarım size lafla peynir gemisi yürür mü ? Evet yürür. Hem de öyle bir yürür ki milyonlarda arkasından yürür. Üreten toplumlar lafla değil, üretimle yürür. Ama tüketen toplumlar ise gaflet içerisinde sorgulamadan, uyandırılmadan lafla yürür…

Son iki asırdır dünya nizam kurucuları ellerinde gücü tutmak ve istediklerini yaptırmak için birçok olayları gerçekleştirdiler, gerçekleştiriyorlar. Bir ekonomik tetikçinin itirafları kitabında John Perkins’in şu sözleri çok dikkat çekici ; ‘’ Kendi otomobilini üretemeyen ülkeye borç verip otobanlar yaptırırız. Sonra onlara arabalarımızı satarız. Sonra bankalarını satın alırız. O bankalardan halka ucuz krediler verip daha çok araba almalarını sağlarız. Böylece verdiğimiz o krediyi arabamızı satarak geri alırız, hem de faiziyle. O ülkeye dünya bankası ya da kardeş kurumlardan kredi ayarlarız. Ayarlanan kredi “ASLA” o ülkenin hazinesine gitmez. O ülkede ‘proje‘ yapan bizim şirketlerimizin kasasına girer. Enerji santralleri, sanayi alanları, limanlar, dev havaalanları yapılır. Aslında insanların işine yaramayan bir yığın beton. Bizim şirketlerimiz kazanır o ülkedeki birileri de nemalandırılır. Toplum bu düzenekten hiçbir şey kazanmaz. Ama ülke büyük bir borcun altına sokulmuş olur. Bu o kadar büyük bir borçtur ki ödenmesi imkansızdır. Plan böyle işler. Sonunda ekonomik danışmanlar/tetikçiler olarak gider onlara deriz ki; “Bize büyük borcunuz var ödeyemiyorsunuz. O zaman petrolünüzü satın, doğal gazınızı bize verin, askeri üslerimize yer gösterin, askerlerinizi birliklerimize destek olmaları için savaştığımız bölgelere gönderin, Birleşmiş Millletler de bizim için oy verin! Elektrik su kanalizasyon sistemlerinizi özelleştirin! Onları Amerikan şirketlerine ya da diğer çok uluslu şirketlere satın...” Sosyal hizmetleri, teknik sistemleri, eğitim kurumlarını, sağlık kurumlarını hatta adli sistemleri ele geçiririz. Bu, ikili, üçlü, dörtlü bir darbeler serisidir.”

Bu durumda ülkelerin kapitalizmin esiri ve siyonist güçlerin emrinde olmaması için yapması gereken en önemli iş üretmek üretmek üretmektir…

Çünkü üreten ülkeler her zaman bağımsız olur..

Çünkü üreten ülkelerin ekonomisi kolay kolay bozulmaz..

Çünkü üreten ülkelerde halklar refah içinde yaşarlar..

Bugün içerisinde bulunduğumuz ekonomik durumların birçok sebepleri vardır. Türk lirasının değerinin kurlar karşısındaki değer kaybının doğrudan sebebi üretimdir. Elbette dış mihrakların etkisi vardır. Ama en büyük etkisi üretmeyen yada tam anlamıyla üretim toplumu olmayışımızdandır.

O zaman soruyorum niçin gerçekten üretime dayalı bir ekonomi politika yürütmüyoruz?

Vatandaştan hem gelir vergisi, hem gider vergisi alıyoruz?

İşçi hem maaşından gider vergisi ödüyor, hem de alışveriş yaparken kdv ödüyorüz?

Gelir dağıtımındaki eşitsizlik üzerine kurulan bu düzende niçin vatandaşı eziyoruz?

Bu durumu Prof. Dr. Osman Altuğ çok güzel anlatıyor; “Bir ülke düşünün 100 tane yumurta üretiyor. Bu 100 yumurtaya karşılık 100 lira basıyor. Bir yumurtanın fiyatı kaç lira? 1 lira. 100 yumurtanın üretimini daha fazla arttırmak için ne yapman lazım? Tavuklara yani üreticilere ve de horozlara yani yatırımcılara iyi bakman lazım. Tavukların bakımını iyi yaparsan horozların yani yatırımcıların yatırım şevkini yüksek tutarsan yumurta üretimi 100’den 200’e çıkarsa bir yumurtanın fiyatı kaç lira olur? 50 kuruş olur. Yok, tavuklara bakmazsan horozların yani yatırımcıların moralini düzgün tutmazsan yumurta üretimi 100’den 50’ye düşerse ne olur? 2 lira olur yumurtanın tane fiyatı.’’

Bu izahtan da anlaşılacağı gibi paranın değerin belirleyen o ülkenin üretim gücüdür. Paranın değerini ne siyasiler, ne bürokratlar, ne merkez bankası ne de Tüik belirler! Paranın değerini alın teri belirler. Makine sesleri belirler. Ürettikçe para değer kazanır. Çünkü para sanaldır. Değeri de bununla orantılı olarak belirlenir. Öyle büyük harflerle ve uzun konuşup komplo teorileri üretmek yerine üretim konusunda neler yapılabilir? Üretici toplum olmanın yolları nelerdir? Daha rasyonalist yani akılcı anlayışla adımlar atılmalıdır. Hamasetle , lafla, sözle olsaydı bu durumlarda olunmazdı. Rahmetli Necmettin Erbakan’ın meşhur deyimiyle yazımı bitirmek istiyorum ; “ Hadi oradan, lafla peynir gemisi yürümez..”

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...