İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Özür dilerim

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Değerli dostum Sezai Sami günler önce üstüne basa basa söyledi 1 Mayıs’a ve Deniz-Hüseyin-Yusuf’un asıldığı 6 Mayıs’a dikkat et. Bu günler için ulaşabildiğin insanı uyar demişti. O hengamede unutmuşum hem ondan hem de gazete yönetiminden özür dilerim. Değerli dostumun uyarı temelli önerisini sizinle paylaşıyorum.

“Osmanlı’nın son iki yüzyılı sarayın ben ayakta kalayım da kim yönetirse yönetsin anlayışı hakimdi. Yurttaşın önemi yönetim anlayışı temelinde hiçbir anlamı yoktu. Dahası haraç ya da vergi alacağı birileri varsa devlet de var olur. Osmanlı ve onun önceli kim olduğu söylenirse söylensin onun anlayışı sırtına bineceği, vergi alacağı, angarya yaptıracağı birileri mutlaka bulunmalı. Saray yönetiminin hakimiyetinin devamlılığı için hesapları tutacak, güvenliği sağlayacak ve kendi hesabına yargı yapacak kurum ve çalışanlar gerekir. Kendisi hemen her şeye koşturacak bir gücü olsa bile yerel ittifaklar sayesinde kurumunu oluşturup sağlamlaştırır. Doktor Hikmet’in deyişiyle “seyfiye, ilmiye ve kalemiye” devlet kurumunun saç ayağını oluşturdu.

Son iki yüzyıl süresi içinde “sarayın” belirleyen değil belirlendiğini gördük. Belirleyen kesim “seyfiye-ilmiye ve kalemiye” kendi çıkarlarına yönetmeye yatkın “saraydan” birisi mutlak vardı. Saray kendine dokunulmasın da yöneten kim olursa olsun dedi. Eyaletlerde çıkar kavgası alabildiğine artarken, devlet kasası hazine bomboştu. Eyalet yöneticisi ve vergi toplayan mültezim saraydan istihkakı gelmeyince, yurttaşa yıl içinde birden fazla vergi almaya gider oldu. Çünkü “saray” Galata bankerleri aracılığı ile yüksek faizli borç almaya başladı. Borçlarına karşılık eyaletleri, Ege Adalarını ve Kıbrıs'ı teminat gösterdi. Gelir olmayınca teminatlar bir bir elden çıkmaya başladı.

20. yüzyılın başında kapitalizm emperyalist aşamaya geçmesiyle birlikte bu ülkeler Pazar paylaşım savaşına girdiler. Osmanlı ve eyaletleri paylaşılacak pastaydı. Pazar paylaşıma sonradan dahil olan Almanya'nın yanında onun müttefiki olarak yer aldı. 1. Paylaşım Savaşından önce Balkanlar sonra Kuzey Afrika da ki eyaletler ayrılırken Arap yarımadası ve Orta Doğu İngiliz ve Fransızların denetimine geçti. Bu savaşlarda binlerce insan öldü sürgüne gönderildi ve sakat kaldı. Buna sebep olan kapitalist/emperyalist ülkeler ve saray yönetimi yurttaşlardan insan evladından özür diledi mi?

II. Paylaşım savaşı sürecinde yaşanan vahşet ve katliam sorumluları bulunmadı. Bulunanlar yargılandı mı? Özür dilediler mi? Sorun Hitler Almanya'sının Yahudilere karşı yaptığı katliam değil insanlığa yapılan kapitalist emperyalizmin ırkçı, dinci ve eli kanlı faşizminin anlaşılmamasıdır. Hitler’in gaz odalarında her ulustan kişi öldürüldü. Almanya Yahudiler adına İsrail devletine özür diledi ama diğer insanlardan özür diledi mi?

Avrupa Ortaçağının merkezi Roma Kilisesiydi. En yüksek mahkeme Engizisyondu. Nice insanlar nice bilim adamları için ölüm emri verdi. Galileo “dünya güneşin etrafında dönüyor” dediği için engizisyonda yargılandı. Sözünü geri alır ve bir daha söylemez ise af edileceği bildirilir. Ve Galileo sözünü geri alır. Aynı kilise 359 yıl sonra 31 Ekim 1992 Cumartesi günü Papa John Paul II’nin yaptığı açıklama ile Galileo’dan özür diler. Peki sözünü geri almayan G. Bruno’dan özür diledi mi?

1950/1960 yılları arasında ülkeyi D.P. yönetti. On yıllık sürede her mahallede bir milyoner yetişti; NATO’ya girildi, Kore’ye ölmesi için asker gönderildi, asker içinde homurdanmalar olduğunda “orduyu yedek subay ve başçavuşla yönetirim” dedi, yurttaşları kendisinden olanları “vatan cephesi” olmayanları şer cephesi olarak ayırdı ve sonra 27 Mayıs. Yargılanan içinden üç kişi idam edildi. Bu üç kişinin 1960'lı yıllardaki ardılı olan parti üçe üç diyerek ancak iki kişiyi 1963 de Talat Aydemir ve Fethi Gürcan idam ettirirler. 12 Mart sonrası isteklerini yerine getirme fırsatı doğar 6.Mayıs 1972 de Deniz-Yusuf-Hüseyin meclis kararıyla asılır. 12 Eylül sonrasında 50/60 yılların idam edilen yöneticilerinin itibarları iade edildi ve devlet töreniyle gömüldü. İşin ilginci İstanbul da devlet töreni Vatan caddesinde yapılır. Bu caddeye giriş Bayrampaşa istikametinden Vatan Caddesinin girişindedir. Buradan geçen merasim kıtası devler anıt mezarı olduğundan selamlayarak geçer.

12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri faşist darbe dönemlerinde binlerce insan işkenceden geçirildi, kimi öldü kimi sakat kaldı ve kimileri kayboldu. Yargılananların hiçbiri ceza almadı ve devlet yaptıklarından özür dilemedi. Ülkemizde son yetmiş yıldır ana muhalefet rolü biçilen parti bazen koalisyon ile iktidar ortağı oldu. Önemli kentlerin belediye başkanlıklarını aldı. Son 35/40 yıllık dönemde 1 Mayıs ve Denizlerin “anmasını” kendi güzellemeleriyle yaptı. Özellikle Denizlerin idam kararı meclise geldiğinde el kaldıran herkesin özür dilemesini gerekir. Devlet nasıl geçmişe dönük ceza veriyorsa geçmişe dönük özür de dilemeli. Sistem içindeki partilerde geçmişte el kaldıran üyeleri hakkında disiplin soruşturması yapmalı yargılamalı özür dilemeli.

Birilerinin müzmin muhalefet adıyla andığı CHP yönetimi geçmişiyle yüzleşmeli. Çok değil Denizlerin idamına oy veren üyelerini yargılamalı. Masa etrafındaki altılı grup yurttaşlardan oy isterken kimleri temel alıp program yapmakta? Ülkede yaşanan ekonomik kargaşa, talan, yolsuzluk, yönetenin yönetemez olduğu toplumsal sorunlar yumağı üretim ve tüketim temelinde, çalışan üreten ve bir o kadar yoksulluğa itilen toplum dikkate alınmalı” dedi. Sezai Sami.

Her şeyden evvel devlet ve kurumlar mağdur ettiği kişiler ve topluluklara özür borçlu. Gidenler geri gelmez ve yeri doldurulamaz fakat aynı hatalar yapmamalı. Kim yetkili ise sorgulanmalı, yargılanmalı derken üzerine basarak söyledi. Şayet özür dilemiyorsan o kişilerin adlarını anmayacaksın. Özellikle dönekler, dönmeler, yetmez ama diyenler hala onların ekmeğine yağ sürmeye devam etmekte derken üzgün, kızgın ve kırgın olduğunu belirtti Sezai Sami.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...