İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Hakim ve Savcılar görevini yapmazsa suç ve suçlular ödüllendirilmiş olur

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Avukatlık mesleğine kabul edilen avukat adaylarının mesleğe kabulü, “Avukatlık Ruhsatname”lerinin verilmesiyle hüküm ifade eder.

Ve devamında baronun huzurunda “Hukuka, ahlaka, mesleğin onuruna ve kurallarına uygun davranacağına dair namusu ve vicdanı üzerine içilen and.

Buraya kadar her şey gayet normal. Ama asıl anormal olan durum anayasa, yasalar ve teamülleri dikkate alıp gücünü vicdanından alarak hukuki süreçleri yöneten hakim ve devlet adına soruşturma ve araştırma yapan savcıların avukatlık ruhsatı dışında ayrıca bir yemin metinlerinin olmamasıydı.

Şimdi diyeceksiniz ki; bu ülkede meclis başkanı, polis, cumhurbaşkanı, milletvekili, asker, bakan da yemin ediyor ama sonuç ortada.

Haksız da sayılmazdınız!

Çünkü toplum “namusum ve şerefim üzerine yemin ederim diyerek diğer taraftan birilerinin önüne yatan, din temelli siyasi oluşumun içinde yer alıp kapalı kapılar ardında “elinde viski bardağı ile Yüce Allah’ın ayetleri ile dalga geçenler, Ergenekon sürecinde cemaate hizmet eden; hakim, savcı, emniyet mensupları ve 15 temmuz darbe sürecinde Türk Ordusunu fetö terör örgütüne satan askerleri görünce yemin etmenin bir öneminin olmadığını anlamıştı.

Yukarıda yazdıklarıma istinaden birileri, devlet adına temsil yetkisi olan savcıların yemin etmesinin kabul edilemez olduğuna mutlaka vurgu yapacaktır. Oysaki başında “Cumhuriyet” olan Savcı ve Adalet Mülküm Temelidir yazısının önünde oturan bazı hakimler eğer ki kanunlar çerçevesinde ve vicdanlarına göre yargılama yapıyor olsaydı bugün meclise sunulan “çocuk istismarları, tecavüzler, kadın cinayetleri ve Sedat Peker’in açıklamaları araştırılsın önergelerine “red” oyu veren milletvekillerine hukukun siyasetin üstünde olduğunu mutlaka hatırlatırlardı diye düşünüyorum.

Kaldı ki Savcı demek devleti temsil etmek demek olamaz.

Çünkü devlet tecavüz için “ispat” istemez, hele ki mahkemeye sunulan raporlara rağmen, “Savcının ‘rızası var’” diyerek devlet adına tecavüz faili hakkında beraat istemez.

Veya kısa bir süre önce iki kardeşin (çocuğumuzun) yaşadığı istismarı “çizerek, yazarak” anlattıran ama sonrasında sanıkları salmaz.

Ya da devlet tecavüz mağduru kadın için 'Sen de kadınsın ben de kadınım, ben neden tecavüze uğramıyorum?

Demez,

Derse de; Türkiye’nin; 2019 Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde (Rule of Law Index) 126 ülke arasında 109'uncu sırada yer alıyor olmasına şaşırmamak gerekir.

Ve beni asıl mutlu eden şey!

Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde 110 cu sırada olmayışımızdı. Çünkü 110 cu sıradaki ülkeler kabile devleti hukuk sistemi uyguluyordu.

Kısacası medeniyetin ve uygarlığın beşiğinden cahilliğin, tecavüzlerin, mafyaların, hortumcuların beşiğine gelen bir ülke oluvermiştik.

Yani hem yüzde 99’u Müslüman bir ülkeydik hem de her 100 metrede bir camimiz vardı. Ama her nedense yemin ederek ya da elimize Kuran-ı Kerim’i alarak daha bi inandırıcı gözükmenin derdindeydik.

Aynen; bazı din adamlarının camilerde Kuran-ı Kerim'den İslamiyet’ten, Müslümanlıktan, Peygamberimizden ve nasıl iyi ahlaklı olunacağından bahsetmek yerine siyasetin emir ve buyruklarını anlatıyor olması gibi.

Bilmem anlatabildim mi?

Saygılarımla

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...