İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

GÖRDÜĞÜNÜ BİLENLER

YAYINLAMA:

Herkesin acıları ile başa çıkma yöntemi farklı. Ama bunca farklılığın içinde, uyulması gereken alışıla gelmiş 2 durum var. İster ağlayıp, feryat figan dövünün. İster aylarca ağıtlar yakıp, kafayı sıyırın. İsterseniz her gün o eğlenceden bu eğlenceye savrulup, komaya girene kadar için. Bunu kapalı kapılar ardında yaparsınız. İkincisi ise normal yaşamınıza hemen dönemezsiniz. Ortalık biraz durulup sakinleşinceye, acınız külleninceye kadar gözden uzaklaşırsınız. Ebru Şallı gibi evladını kaybeden birinden de herkes bu genellemede bir yas dönemi bekliyordu. Hiç kimse Ebru için ölsün, bitsin demiyordu. Ama… Millet onun yıkılmış depresyonda olduğunu düşünüp, üzülüyordu. Ağlama krizlerini ilaçlarla zor durdurduğunu hayal edip, dert ediyordu. Ebru’yu sevmeyenler içten içe vicdan azabı çekiyordu. Onlar; evde pijaması ile salya sümük bir anne düşünüyordu. Bundan zevk aldıkları için değil. Gördükleri, bildikleri, anladıkları acı çekme hali bu olduğu için. Sonra bir anda Şallı’yı tatilde kocasının kucağında gördüler. Gördükleri bildiklerine aykırı olunca, çekilen acı inandırıcılığını yitirdi. Üzülmediğini düşündükleri için değil, yas tutma şekline saygı duymadıkları için.

Canım kendim

“Can kadın” nedir yahu? Kim, kendine böyle iltifat edilsin ister ki? Ya da daha tuhafı, kim kendi kendine böyle iltifat eder? Yazarken bile gülüyorum. Durumu bilmeyenlere şöyle özetleyeyim… Gülben Ergen paylaştığı fotoğrafa istediği sayıda yorum alamayınca, iş başa düşmüş. Şaşkın Gülben sahte hesabından yazacağı yorumu, gerçek hesabından yazmış. Çok yaratıcı, zeka ışıltısı saçan iki kelime ile kendine iltifat etmeyi seçmiş. “Can kadın” (Yine kahkaha attım). Sahte değil de gerçek hesabından yorumu yazdığını anladığında, iş işten çoktaaan geçmiş. Gören görmüş, dalga geçenler sıraya girmiş. Gülben’in geçtiğimiz aylarda “Marka olunca, marka giymeye ihtiyaç duymazsın.” dediği Demet Akalın, “Marka olmak bu olsa gerek.” yazan ilk kişi. Ezgi Mola bile bu durumu tiye alan, eğlenenlerden. Gülben gel sen de kabul et artık. Şu sosyal medya işini ne yapsan kıvıramadın. Çabaladın falan ama olmuyor, tutmuyor. Tuhaf paylaşımlar, kimsenin anlamadığı dörtlükler, şimdi de bu… Etraf sosyal medya uzmanı kaynıyor. Sence de içlerinden biriyle çalışma vaktin gelmedi mi?

Cengaver ruhlara!

Metin Hara’dan ayrıldıktan sonra Adriana Lima yazmıştı… “Kadınlar! Siz kötü yetiştirilmiş erkekler için rehabilitasyon merkezi değilsiniz. Onu değiştirmek, yetiştirmek ya da büyütmek sizin göreviniz değil. Siz bir yol arkadaşı arıyorsunuz. Proje değil!”İşin aslı astarı; bu yazıyı ara ara kendime hatırlatıyorum. Sorunlu, zor, dengesiz, insanlardan uzak durmak için. Her şeyin altından kalkacak, kendini şifacı, eğitmen sanan egoma bunun doğru olmadığını anlatmak için. Mazoşist tarafımı yok etmek için. O cengaver ruhumu biraz olsun ehlileştirmek için. Bende bu yazının devamı şöyle… Kadınlar! Siz yara, bere içinde travmalı adamların psikoloğu değilsiniz. Ne onları iyileştirecek merhem ne de yaralarını saracak yara bandı değilsiniz. Fırtına geçene kadar sığınacakları liman değilsiniz. Siz sağlıklı bir ilişki arıyorsunuz. İyileştirip doğal yaşamlarına salacağınız, yaban hayat canlıları değil!

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...