İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Mutlu olmayı mı bilmiyoruz acaba?

YAYINLAMA:

Sosyal çevrenizde son zamanlarda karşılaştığınız yakınmalar neler? Bu yakınmaları insanlar ne sıklıkla dile getirmeye başladı? Günden güne artan bir sayısı var bu yakınma halinin, sendrom halinin, depresyon halinin. Girilen her ortamda, yapılan her sohbette, dinlenilen her dertte insanlar kendilerini bir şekilde tükenmişlik sendromunda olduklarına, depresyonda olduklarına, ruhsal çöküntüde olduklarına inandırıyor ve hatta diğerlerine de ısrarla bu fikri kabul ettirmeye çalışıyorlar. Ben tükenmişlik sendromu yaşıyorum. Ben depresyona giriyorum, ertesi gün hop çıktım depresyondan. Benim ruhsal hastalıklarım var. Bir çok örnek sıralanabilir bu yakınma haline. Canı sıkılan, işe gitmek istemeyen, uyanamayan, sohbet etmek istemeyen herkes “Tükenmişlik Sendromu”, “Depresyonda oluyor.”, “Ruhsal sıkıntılar” yaşıyor. Hadi canım!
Kişilerin ruh halini etkileyen, strese sokan, canını sıkan her bir durum bir sendrom oluyor, bir gün depresyon oluyor, öbür gün başka bir psikolojik rahatsızlık. Acaba biz toplum olarak kendimize bu “hasta olma”, “mağdur olma” durumunu fazla mı yakıştırıyoruz?
Bilim bir yanda depresyonun, ruhsal hastalıkların, tükenmişliğin ve çeşitli sendromların sebep ve sonuç ilişkilerinin derinlikleriyle ilgilenirken ve ruhsal hastalıklar birçok fiziksel, sosyolojik, psikolojik semptomlarla belirlenirken dilimize ne kadar da çabuk pelesenk oluyor bazı şeyler hayret ediyorum.
Canımız sıkıldığında depresyonda olmuyoruz, ya da sabah kalkıp işe gitmediğimiz için tükenmiş olmuyoruz, biz bunları söylemeyi, biz bunları duymayı seviyoruz. Sözüm asla gerçekten bu ruhsal sıkıntılarla boğuşan, bunlardan muzdarip olan, senelerce bunun sıkıntılarını taşıyan insanlara değil, olamaz da. Söylediklerim birçok insan bu tür hastalıklarla boğuşurken, sırf ilgi çekmek, dikkat çekmek için kendilerini bu hastalıkları yaşıyor olduklarına inandıranlara.
Kendimizi mutlu etmeyi, enerjik hissetmeyi mi öğrenmeliyiz acaba biz? Yaşadığımız hayatınb tadını çıkarmak, uyandığımız güne şükürle başlamak, günü selamlamak, birbirimize güleryüzlü olmak, müzik dinlemek (ama keymizi yerine getirecek şeyler), dans etmek, güzel sohbetler etmek (ama dert, tasa anlatmadan), kafa dinlemek (ama güzel şeyler düşünerek) bu kadar zor olmamalı. Keyif almaya başladığınızda adına depresyon dediğiniz, adına tükenmişlik dediğiniz o ruh hali zaten sizi bırakıp gidecek. Bırakalım artık hasta değilken hastaymış gibi olmayı ve bu ruh halini her gün her gün kendimize biraz daha çağırmayı.
Bazen işe gitmek istemeyebiliriz, bazen kimseyle konuşmak istemeyebiliriz, bazen canımız sıkılabilir, hiçbirşey yapmak istemeyebiliriz. Bu insan doğası, bunlar insanı insan yapan duygular. Modern çağ hastalıklarını hayatınıza çağırmaktan vazgeçin.
Bırakın gününüz güzelleşsin önce, siz güzel düşüncelerle sarmalandıkça güzelleşeceksiniz. Unutmayın. Beynimiz söylediklerimize inanır.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...