İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

EDEN BULUR (MU?)

YAYINLAMA:

Eden bulur! İşitmeyen neredeyse yoktur bu ifadeyi. İnsan için söylenmiş. İnsana dair tüm bilinmezlikler bu ifadede gizlidir. Eden ne bulur mesela? Ne ederse onu bulur. Bir çeşit totoloji. Şunu söylüyor sanki: İnsan ne ederse o’dur ya da o olur. İnsanın ettiği, insanın kendisidir. Velhasıl, insan ne ederse kendine varıyor. Varıyor varmasına da vardığı yerde kendini bulabiliyor mu acaba?

Şöyle söylüyor Aşık Veysel: “Yıllarca aradım kendi kendimi”, “Hiçbir türlü bulamadım ben beni.” Çağımız insanının en temel sorunlarından biri bu. İnsan kendini bulmak için eyliyor, eylemlerinde kendini arıyor, eylemleri aracılığıyla kendini tanımaya, anlamlandırmaya çalışıyor ama tüm bunlara rağmen kendini bulamıyor. Ettikçe kayboluyor, kayboldukça daha fazla ediyor. Sisifos gibi. Tam dağın tepesine çıkardım, bu sefer oldu dediği anda dağın tepesinden aşağıya yuvarlanan kaya gibi. Dağ ve kaya bir türlü buluşamıyor. İnsan kendine kavuşamıyor.

İnsan kendini bulamadığı, bulamayacağı yerde arıyor. Bu nedenle ne ettiğinin ne de kendini bulamadığının farkında. İnsanın evrimi insanın kendinden uzaklaşma sürecine evrildi. Eylem, neden ve sonuç arasında bir ilişki kurulamaz oldu. İnsan kendinden uzaklaştıkça yapıp ettiklerinin ne anlama geldiğinden de uzaklaştı. İnsanın kendine uzaklığı insanı tanımlayan bir metafora dönüştü. Bu nedenle, kimse ettiğini bulmuyor, kim ne ederse yanına kâr kalıyor! Kâr da kalmıyor aslında.

İnsanın yapıp ettikleri yanına kâr kalır mı? İnsan ettiğini gerçekten bulur mu? Bu sorular tüm semavi dinlerin, tüm ahlak öğretilerinin temel sorunu oldu bin yıllardır. İnsan kendine dair korkusu yüzünden bu korkuyu ortadan kaldıracak bir din ve ahlak peşinden koştu. İnsanın kendine dair korkusu arttıkça din ve ahlakın kılıcı daha da bilendi. Yetmedi. Hak hukuka bağlandı ama hukuk da hakkın koruyucusu olmaya yetmedi. Korku insanın hücrelerine işledikçe onu diğer insanlardan koruyacak hücre odaları inşa edildi. Tüm bunlara rağmen eden ettiğini bulmadı, bulmuyor.

Çağımız insanın kayboluşuna eşlik eden değerler yitimine tanıklık ediyor. Sanığı, tanığı, hâkimi insan. Hem sanık hem tanık hem de hâkim oldu insan. Sanık tanığa, tanık sanığa, hâkim sanığa, tanık hâkime dönüşmüş durumda. Sanık, tanık, hâkim var ama hiçbirinin içinde insan yok. Bu nedenle, suç yok, tanık yok, hâkim yok. En önemlisi de karar yok.

İnsan, kendisi için kendi hakkında karar veremeyen bir şeye dönüştü. İnsanın şeyleşme süreci dönüşüm sürecinin hızına bağlı hale geldi. Hız ne kadar yüksekse şeyleşme de o kadar hızlı artık. İnsan şeyleştiği için eylemlerinin nedenleri de şeyleşti. Nedenler şeyleştikçe eylemler anlamını yitirdi. Eylem var; neden ve sonuç ve dolayısıyla fail yok. Faili olmayan bir eylemin nedeni de olmaz. Bu nedenle, ettiğini bulmuyor insan.

Bir insanın başka bir insan üzerinde yarattığı korku ortadan kalkmadan hiç kimse ettiğini bulmaz, bulamaz. Korku üzerine inşa edilen hiçbir değer sistemi insanın insan üzerinde yarattığı korkuyu ortadan kaldıramaz. Fail yok artık. Suç, suçlu ve mağdur var. Eden bulurda gizil olarak içerilen “insan kötülük yaparsa kötülük iyilik yaparsa iyilik bulur” anlamını yitirdi.

Bu nedenle, insan ne ettiğini ne de ettiğinde kendini bulabiliyor. İnsan kendini kendinde kaybetti.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...