İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

İyi kentliden el ele vermiş sivil topluma

YAYINLAMA:

Bu tür konuları birkaç defa tekrarlamıştım. Önceki yıllar okullarda verdiğimiz “Dünyanın Oluşumundan Bu Güne Çevre” Konulu konferanslar, görseller artık durdu. 2002 yılında Johannesbourg’ta Dünya Çevre Toplantısında DİB (Doğa İle Barış) derneği ile “En Büyük Katılımlı Çevre Etkinliği” ödülünü aldığımız Türk Boğazları Etkinliği’de durduruldu. Ama biz kendimizi doğa ve eğitime adamışız. Durmak yok. Darılmak yok. Sivil Toplum Kuruluşları ile el ele çalışmaya devam Evet! Yirminci yüz yıl, bize daha rahat, daha uygar yaşamak için birçok olanaklar sağlıyor. Cumhuriyetin sağladığı kazanımları daha bilinçli kullanıp, yeni becerilerle geliştirip zenginleştirmek için yurttaşlık bilincine sahip olmak gerekiyor. 35 yıllık askerlik hayatında çoğu yıllar senelik iznini bile tam kullanmamış bir subay babanın öğretileri ile büyüdüm. Hep iyi bir yurttaş olmak, vatan sevgisini ana baba sevgisinden önde düşünmek öğretildi bana. İyi bir yurttaş bilincine sahip olabilmek için de; Toplum nedir? Niçin vardır? Hak nedir? Hukuk nedir? Demokrasi nedir? Sivil Toplum nedir? Bunları bilmek, gereklerini yerine getirmek, yakınlarımıza anlatmak hepimizin görevi olmalı. Ben bildiklerimi, becerilerimi, insanlarla paylaşmak, vatan ve millet sevgisini hiçbir menfaatin üstüne koymamak şekliyle baba vasiyetini yerine getirmeye çabalıyorum. Şimdi başlayalım.

Toplum nedir? İnsanlar yeryüzünde var olur olmaz doğayla bir takım ilişkilere girmişler. Ne var ki bu ilişkilerde gerekli araçlar diğer canlılardaki gibi doğuştan kendilerine verilmemiş. Hayvanlar yaşamlarını sürdürebilmek için gereksindiği her şeyi bedenlerinin bölümleri olarak üzerinde taşırlar. Tavşanın toprağı kazmak için patileri, aslanın avını yakalayıp parçalamak için pençeleri ve dişleri, birçoğunu soğuktan koruyan kürkü, kaplumbağanın sırtında taşıdığı evi bunlara örnektir. Oysa insanın bu türden pek az araç ve gereci vardır. Ama nesnelerle ilişkisini sağlayan elleri, konuşmasına imkân sağlayan ağız yapısı, bu ikisini iyi kullanmasına hükmeden beyni diğer canlılardan daha gelişmiştir. Bunun içinde insan, yaşamı için yararlı araç ve gereçlerini gün be gün geliştirerek varlığını sürdürüp çoğalmıştır. Zaman içinde gereksinmelerini karşılayabilmenin en geçerli çözümü toplum biçiminde örgütlenme de bulmuştur. Herkes konuları paylaşmış kimi tarım, kimi makine, kimi ekmek, kimi giyim kuşam yaparak işi paylaşmış, yaşamlarını kolaylaştırmışlardır. Toplumda birlikte yaşamak için kurallara ihtiyaç vardır. Yani hak, hukuk, yasalarla sorunsuz yaşanabilir. Konuya bir örnekle başlayalım. Çok eski çağlarda ilkel bir kabilenin iki avcısı birlikte avladıkları avı kendi mağaralarına götürmek istediklerini düşünelim. Bu iki avcı arasındaki ilişki nasıl çözüm bulur?

Doğa yasalarına göre, kuvvetli olan diğerini ortadan kaldırır. Ya da kendi isteğini diğerine zorla kabul ettirir. Buna karşın, avcıların ait olduğu toplum bir kural koysa “Şu, şu şekilde beraber avlanan iki avcı avlarını şu, şu şekilde bölüşürler” dese av paylaşılacak kavga olmayacaktır. Avdan pay almak iki avcının hakkıdır. Demek ki birbirlerini boğazlamadan avı paylaşmak için kurallara (Hukuk) ihtiyaç var. Payına düşen miktar avcıya Hukuk (Gelenek/Kural) tarafından tanınmış yetkidir. Yetkisini istediği gibi kullanabilir. Avcılardan birinin beyaz diğerinin siyah olması, bu farkı birinin diğerine üstünlük sağlayacak şekilde kullanması da çatışma çıkarır. Demek ki toplumun koyduğu kurallar (yasalar) eşit olmalı. Hoşgörülü ve eşitlikçi kurallar kabileyi takım çalışmasına götürür. İyi iz sürenle iyi ok atan birlikte daha çok av avlar, kabile daha rahat bir yaşama ulaşır. Demek ki “Hak, hukuk, adalet, hoşgörü”gibi gereksinmelere ihtiyacımız var. Bunun oluşumu ile şehir devletlerinden modern devletlere ulaşmışız. Gelelim sivil topluma! Yine bir Atasözü ile başlayacağım. Bir elin nesi var, iki elin sesi var. Ağlamayan çocuğa meme vermezler. Demek ki birlik olmamız gerekiyor. Güçlü bir sivil toplum oluşturmamız gerekiyor. Sivil toplum merkezi devletten bağımsız hareket edebilen, aynı düşünce yapısındaki insanlar birliğidir. Maalesef ülkemizde yeterince gelişemedi. Biz birbirimize üstünlük taslamaya çalışırken, koskoca Amerika’da, Fransa’da, Almanya’da Rum Lobileri, Ermeni Lobileri meclislerinde ülkemiz aleyhinde kararlar çıkarabiliyorlar. Ders alırız inşallah. Şimdi örgütlenmenin bir ileriki safhası olarak Büyükçekmece ilçesi ve hatta yurt çapında dernekleri bir araya getirilerek güç birliğini oluşturmamız gerekiyor. Gezi Parkı, Kaz Dağları konularında olduğu gibi birleşmeliyiz. Bu günlerde Kurtuluş Savaşı günlerinde olduğu gibi birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var. Sağlıklı kalmanız dileklerimle.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...