İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Belediye başkan adayı atamaları ve demokrasi

YAYINLAMA:

Televizyon ekranları son bir aydır liderlerin aday atama görüntüleriyle doldu taştı. Gönlünde adaylık geçenler aylar önce alttan alta kulislere başlamışlardı bile. Önce üçüncü şahıslara niyetini hissettirerek; “filan yerde aday olmak istiyorum ama”ile başlayan yukarı doğru mesajlar iletebilecek şahısların kapılarını aşındırmayla başlar bu işler. Racon böyledir. Kimin kiminle arası iyi, lider kimin referansını dikkate alır, bunları en iyi ne memnun eder vb. devam eder gider.

Genel merkezler çevresi otel ve hotellerde yer bulunamayacak kadar dolar taşar. Olmadı genel başkanın güzergâhına çadır bile kurabilirler. Bir göz teması, bir tebessüm, hafif bir selamlaşma, hele birde el sıkışmışsa aday adayın adrenali tavan yapmıştır. “tamam bu iş kesin, başkan kendisini aday atayacak” duygusuna kapılır ama ters taraftan gelen bir rüzgarla dokuz büyüklüğünde depremle sarsılır. Olsun “umut fakirin ekmeği” sabırla bekler, bekler. Aklında ne kadar lidere yakın, kurum, tarikat, cemaat, kuruluş, kişi, yetkili yetkisiz hatta alakasız ne varsa desteklerini almak için çalmadık kapı, öpmedik el, eğilmedik etek kalmaz.Tabii kesenin ağzı açılmadan olmaz. Hey hat o mutlu haber bir türlü gelmez.

Bazıları farklıdır. O bu işin yabancısı değildir. Rakipler nasıl saf dışı bırakılır bilir. Bin bir güçlükle elde ettiği koltuğun zor yollarından geçerken öğrenmiştir. Birincisi ilk defa ipi göğüsleyip liderin lütfuna nail olduğunda “vefa ve minnet duygusuyla” adaylık mazbatasını aldığında “sen benimsin, bu iyiliğimi unutma, benim sayemde o koltuğa oturacaksın” bakışlarını unutmamıştır.

O yeni bir seçimde kendini daha rahat hisseder. Çünkü lidere çıkan patikaları öğrenmiş, elde ettiği güç yeni başlayanların karşısında yüzde yetmiş beş önde olmanın rahatlığı varsa da “iktidar ve gücün” bireysel tadını almış, egosu şişmiş birisinin aday olarak atanması ihtimali bile kıyamet alameti gibi gelir. Hemen ikinci, üçüncü seçeneklerin hazırlığını alttan alta hazırlamıştır bile. Hatta bunu sağda solda fısıltıyla yaymaya başlar. Ben olmazsam “kazanamazsınız.” Yandaşlarına “o olmazsa falan parti kazanamaz” algısını yaymaktan ustalaşmıştır. Çünkü o koltukta kaldığı yıllarda maddi manevi ve çevresel etki alanını büyütmüştür. Parti, örgütü mü? Onlarda kim ki? Adam oturmuş kasanın başına “anahtaru bendedur” horonu tepiyor.

Geldik bu güne; Televizyon kanalları yedi yirmi dört saat “Devlet Başkanı’’nın belediyelere aday atamaları görüntüleriyle doldu taştı. Tek tek tokalaşıp gözlerine baktı, sırtlarını sıvazladı. Devletin bütün imkan ve olanaklarının arkasında olduğu güvencesini verdi. Ötekilerin adaylarının alayının “terörist” olduğunu vurguladı. Bir tek kendi adaylarının “nuru pak” olduğunu ilan etti. Ankara, İstanbul, Bursa, Balıkesir, Esenyurt, Düzce Niğde gibi seçilmiş ve zamanı gelmeden emirle istifa ettirilen belediye başkanlarından hiç bahsetmedi. Onlarda salya sümük iki göz iki çeşme dışında bir şey demediler. Efendi ümmet, sultan ve tebaa in, demokrasi out. Zaten fıtratında yoktu ya demokrasi mi? Ruhuna el Fatiha.

Anladık “fıtratında demokrasi olmayanları” anladık da, ya sosyal demokrat, demokrat, özgürlükçü, katılımcı, şeffaf falan filancı olanları ne yapalım? Parti, örgüt, üye, seçmen, halk, millet adına tüzüklerinde; “…Aydınlanma ideallerini, emek mücadelelerini, sosyal demokrasinin özgürlük, eşitlik ve dayanışma ilkelerini benimseyen çağdaş demokratik sol bir siyasal parti.” Diye devam eden ilkelere bağlı olduğu iddiasında olanların yerel adayları belirleme yöntemlerini çağdaş demokratik sol parti iddiasının neresine koymalıyız?

Parti örgütlerinin ve yereldeki üyelerin iradesini, adayını belirleme hakkını gasp eden, yerel örgütleri ve üyeleri hiçleştiren, aday adaylarının onurlarını kıran, lider dayatmalarını “çağdaş demokratik sol bir siyasal parti” söylem ve tüzük ilkelerinin çiğnenmesini demokrasinin gereği miş gibi mi kabul etmeliyiz?

Geçmişte aday adayı olan bir dostumun yaşadıklarını anlatırken “hayatımda kendimi bu kadar kötü hissetmemiş, onurum bu kadar kırılmamıştı. Bir daha mı?” demişti. Aday adaylarının onurlarını kıran, hatta aday olmak isteyenlerin liderin adayını geçemeyecekleri korkusuyla aday adayı bile çıkmayı gerekli görmeyen bir pozisyona düşmüşse, siz buna demokrasi mi diyorsunuz?

Atadığınız adaylar halka hizmet edecekleri gerekçesiyle bir sürü uçuk kaçık gösterişli projeler rant ve yandaş grupların iştahını kabartırken, kentsel hizmetin gerçek ihtiyaç sahibi halk kitlelerinin mahrumiyeti üzerinde güç ve iktidar devşirmeye ne deneceğine siz karar verin. Kul hakkı, hak hukuk adalet duygusu, demokratik değerlerden çok “ şehre ihanet ve milletin a…. koyanlarla, anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz” diyenlerin devri düzenlerine hizmetten başka bir değeri var mı? Var diyenler söylese de bizde öğrensek. Ne demişler nokta kadar çıkarı için virgül kadar eğilenlerin dünyasında demokrasi bir fantezidir. Güçlünün elindeki demokrasi, aslan terbiyecisinin elindeki kırbaçtır.(ooo ne büyük sözler!) Neyse bir seçimde daha kırbacın sesine uyup gönüllü salhaneye sürülür gibi sandık başı yapacağız. Demokratik yurttaşlık görevini yerine getirecek(miş) gibi yapacağız. Vatana millete değil, sahiplerine hayırlı olsun. Bu tür yazınları bir daha yapmamayı dilemiştim. Ama ne acı yine yazıldı. Yazanda mi kabahat yazdıran da mi?

Hasan Baki Çifçi

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...