İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Sadakaya muhtaç değiliz

YAYINLAMA:

Bir ülkede yöneten ve yönetilen arasında kesin bir çizgi varsa hak, hukuk ve demokrasiden söz edilebilir mi?

“Bir ülke” ki “anayasasının 5. Maddesinde”, “Devletin temel amaç ve görevleri… Ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleri ile bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır” der. Fakat anayasa ve kararnameleri ile topluma ne yapıp ne yapmayacağını kalın çizgileriyle belirlemiş olmasına rağmen devlet yöneticileri “kader” “alın yazı” vs. diye söze başlıyorsa “o ülkenin yurttaşı” sorgulama yapması gerekmez mi?

Bir ülke ki her bir yurttaşından geliri oranında vergi alıp bunu kamusal savunma, eğitim, sağlık ve altyapı hizmet yatırımına harcar. Devlet vergi dışında çalışanlar ve tüm üreticiden sosyal güvenlik yardım destek primleri keser. Bu kesilen sosyal güvenlik primleri hastalık ve emekli olduklarında maaş olarak ödenmek kaydıyla devlet güvencesindedir. Kesilen tüm bu primler devletin kasasına girmiş bile olsa daha sonra ödenmek kaydıyla alınmış. Devlet çalışan ve işvereninden aldığı bu sosyal güvenlik kesintileri mali “gelir” olarak değil “ödeme zorunluluğu” olan bir “borç” olarak görmek zorunda.

Devlet çalışanlar, emekliler ve bakmakla yükümlü olduğu aile bireylerinin sağlık ve sağlık nedeniyle istirahatli günlerin ödemesini bu kesilenlerden harcama yapar. Son yıllarda emekli olup hala çalışmaya devam eden sayısı hızla artmakta: Bunlardan sosyal destek adı altında prim kesilirken işveren payı ise kesilmemekte.

Bir ülke ki devletin belirlemiş olduğu asgari ücret/maaş ve sosyal güvencesi insanca yaşamaya yeterli olmamakta. Çalışanların hem insani hem de anayasal olan sendikal örgütlenme ve toplu sözleşme yapma hakkı var. Çalışanlar sendikaları sayesinde toplu sözleşme yapmakta. Sendikalı çalışanlar asgari ücretin üzerinde maaş alıp kesilen primlerde bu temelde yüksek olmakta. Çalışanlardan maaşlarına göre kesilen bu prim emeklilikteki maaşlarına “o” oranda yansır.

Bir ülke ki yurttaşlarının emeklilik yaşı ve emekli maaş oranlarını işin uzmanları ve akademisyenlerle ince eleyip sık dokuyarak belirler. İktidara gelen hükümetlerin politika aracı haline getirilip çocuk oyuncağına çevrilmez. Çalışan yurttaşlardan kesilen primler yöneticiler tarafından politik yatırım amaçlı çarçur edilmez. Alınmış bile olsa “ödünç” alınmış olduğundan geri yerine konulur. Çalışanlar emeklilikte ve ileri yaşlarında maaş ve sağlık sorunlarını bu kesilen primler devlet eliyle karşılanır.

Bir devlet ki anayasasının 6. Maddesinde “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Egemenlik… , hiçbir surette kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz” der. Bir ülkenin yöneticisi kendisi için değer gördüğü Ömer'in sözlerini kullanır; “Dicle’nin kıyısında bir kuzu bile kaybolsa benim mesuliyetim altında…” der.

Bir ülke ki toplum ve doğaya zararlı sanayi üretimi kendi ülkesinde yapamayıp bu ülkede yapıyor ve bu ülkenin insanı ve doğası zarar görüyorsa anayasa ve Ömer'in sözü nerede kalır?

Bir ülke ki yöneticileri adalet, hakkaniyet dahası insani yaşam hakkı hem anayasal hem de değerler temelinde söylenir fakat uygulanıyor mu?

Bu ülkenin yurttaşı, çalışanı emeklisi vergisi ve primleri maaşını almadan kesilmekte. Yurttaş hem anayasal hem de toplumsal insani yaşam hakkı olanı istiyor. Yurttaş asgari geçim için asgari ücretin ve emekli maaşın “insanca yaşam geliri” seviyesine getirilmesini istiyor. Yurttaş başka ülkeler için ucuz işgücü ve toprakları doğası tarumar edilmesine göz yumulmamasını istiyor. Bu ülkenin yurttaşı devletinden yöneticisinden sadaka istemiyor, anayasa ve toplu sözleşmeden gelen yaşamsal temel hak ve özgürlüğü ile alın terinin hakkını istiyor, “sadaka değil”.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...