İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

ÖLMEK İÇİN BU KADAR MASRAF YAPMAYA GEREK VAR MI?

YAYINLAMA:

Herhalde bu yazı, yazmakta en çok zorlandığım ve muhtemelen en kısa yazım olacak.

Bir hafta önce gece yarısı ülkemizin altıda birini aynı anda etkileyen ve kısa bir süre sonra tekrarlanan depremden sonra hem ülke gündemimiz hem de dünya gündemi değişti. Almanya’nın yüzölçümüne denk gelen bir alanda on ilimizi etkileyen bu deprem, birçok gerçeği yeniden hatırlamamıza sebep oldu. Keşke bu gerçekleri unutmasaydık ve hatırlamak bu kadar pahalıya mâl olmasaydı.

Evet ülke olarak ağır bir bedel ile karşı karşıyayız. Yıkılan binlerce binânın maddî mâliyetinin üstünde geri getirilemeyecek canlar kaybettik. İskenderun ve Gaziantep gibi sanayi şehirlerimizde hayat durdu. En sağlam beton ve malzemenin kullanıldığı havalimanı pistinde bile otuz beş yarık oluşturacak kadar güçlü bu depremdeki kayıplarımızı sâdece sismik hareketlilikle açıklamak mümkün değildir.

Çok değil, daha yirmi üç sene önce Adapazarı depremiyle ülke ekonomisi altüst olmuştu. Yaralar sarıldı. Daha yakın zamanlarda meydana gelen depremlerdeki maddi kayıplar telâfi edildi ve şehirler yeniden kuruldu. Ancak deprem ülkemizin en ciddi ve en tehlikeli gerçeği. Hiçbir düşman işgâlinin yapamayacağı yıkımı birkaç sâniyelik sarsıntı sonucunda yaşıyoruz. Daha da kötüsü bunu kendi ellerimizle yapıyoruz.

Deprem sâdece Türkiye’nin gerçeği değil. Bir yıl içinde binlerce sarsıntı yaşayan Japonya gibi ülkeler bunun bilimsel çözümü bulmuşlar ve uyguluyorlar. Sarsıntılar küçük çaplı maddî kayıplarla atlatılıyor. Denizde olan ve tsunamiye sebep olan büyük depremler hâricinde bütün depremlerin en hafif kayıpla nasıl atlatılacağı bilimsel bir bilgi olarak insanlığın ortak malıdır.

Ama nedense biz bu bilgiyi kullanmak istemiyoruz. Bile bile lades olurcasına ev satın alırken beton ve demir raporlarına değil de banyo ve mutfak fayanslarına bakıyoruz.

Bu tek kelimeyle ne zaman öleceğimizi bilmeden - yâni bilmezden gelerek - intihar etmektir. Mal canın yongasıdır, diyoruz ama ne malımıza ne de canımıza önem ve değer vermiyoruz. Eğer kendimize bile itiraf edemediğimiz bir ölmek niyetimiz varsa bunu daha masrafsız şekilde yapma yolları vardır. Ayrıca canımızdan bir parça olan ailemizin de ölmesine sebep olmayız. Evler alıyoruz. Birikimlerimizi peşinat verip ödemesi yıllarca sürecek borç altına giriyoruz. Bu depremde yıkılan binâların acaba kaçının taksitleri bitmişti?

Çözüm sâdece sahtekâr müteahhitleri cezâlandırmak değildir. Satın aldığı evin sağlamlığını “müteahhit kendisi için yapmış” gibi tuhaf bir ifâde ile anlatmak, ev alırken taşıdığımız sorumluluğun farkında olmadığımızı gösteriyor.

Allah’ın koyduğu tabiat kanunlarını görmezden gelince başımıza gelen felâketlerden dil duâsıyla kurtulamayız. El duâsını dil duasından önceye almadığımız sürece ölümler hem canını kaybedenler hem de kalanlar için çok masraflı olmaya devam edecek.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...