İstanbul
Parçalı bulutlu
14°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

KALİTESİZ MUHALEFETİN YARATTIĞI SOSYAL DİYABET

YAYINLAMA:

Her ne kadar ülke gündemi deprem sebebiyle bir anda değişmiş olsa bile, deprem sonrası süreçte yapılanlarda bile Türkiye’de bir “muhalefet sorunu” olduğunu bir daha maalesef gördük.

Sorunu sorunsal hâle getirmek için öncelikle “muhalefet anlayışı” üzerinde durmamız gerekiyor.

Kelime anlamı olarak “karşıt görüş” demek olan muhalefet, ülkemizdeki siyâsî pratikte “mutlak karşıtlık” şekline işliyor. Bu durum, ana muhalefet partisi CHP’den Engin Altay’ın “Dünyânın en güzel işini yapsanız da beğenmeyeceğiz” sözüyle özetlenmiştir.

Dolayısıyla ülkemizde farklı görüşlerin bir araya gelip tartışılması gibi bir ortam olmamaktadır. Karşıt görüş, fikir zenginliği ve yeni fikirlerin ortaya çıkması için bir fırsat olarak değil, yok edilmesi gereken bir tehdit olarak algılanmaktadır.

Bu durum, bununla da sınırla kalmamakta ve ileri giderek, sâdece farklı partiler arasında değil, aynı parti içinde de farklı görüşlere imkân verilmemesi seviyesine ulaşmaktadır. Bunun sonucunda da benzer ama küçük farklara sâhip fikirler, hizipleşerek yâni siyâsî oluşumları yaratmaktadır. Sayıları her köşe başındaki mahalle bakkalları kadar çoğalan siyâsî partilerin oluşturduğu siyâset kurumu ise, esas görevi olan “hizmet üretmek” yerine “sorun üretmek” işlevi görmektedir. Çözüm yeri olması gerekirken sorun yeri olan siyâset kurumunun bir akameti sebebiyle ülkemizin siyasal yapısı dengesini koruyamamakta ve kırılganlığı devam etmektedir.

Bu denge bozulmasını güncel hayattan bir örnekle açıklamak isterim:

Meyve suyunun şeker dengesini bozması

Sosyal Antropoloji dersine girdiğim Beslenme ve Diyetetik Bölümü öğrencilerinin bir derste anlattıklarını aktarayım. Paketli meyve suları bir tarafa, tâze sıkılan meyve suları bile vücuttaki şeker dengesini bozmaktadır. Bu denge bozulmasının sebebi, mesela portakal sıkıldığında posası ayrıldığı için, portakalda bulunan ve vücuda alınan şeker miktarı artmamasına rağmen, posanın sağladığı denge ortadan kalkmaktadır. Portakalın posası vücuda alınmadığı için portakaldaki şekerin etkisi tehlikeli boyutlara çıkmaktadır. Yâni sağlıklı olan portakalın sâdece suyunu içmek değil, posasıyla birlikte yemektir.

Burada portakalın suyu ile posasını bir partideki farklı görüşlere benzetebiliriz. Doğal olarak portakalın içinde bir arada bulunan su ve posa, portakal sıkıldığında birbirinden ayrılmaktadır. Tıpkı küçük bir fikir ayrılığı sebebiyle bir partiden ayrılıp yeni parti kurulması gibi.

Siyâsetin şeker dengesi

Berâber olması gereken ya da berâberken ayrılıp yeni parti kuranlar, muhalefet yaparken siyâsetin şeker dengesini bozuyor. Yarar değil zarar veriyor. İktidârın alternatifi ve iktidârın kontrol mekanizması olan muhalefet, bu görevini yerine getirememektedir. Bunun yerine ya sâdece su, ya da sâdece posa olan bir portakala benzeyen bir sonuç ortaya çıkmaktadır.

Kalitesiz siyâset, kalitesiz muhalefeti (partiler arası ve parti içi) doğuruyor. Bu en son seviyede devleti yöneten iktidârın kalitesini zâfiyete uğratıyor. Tekrar ediyorum, siyâsetin şeker dengesi bozuluyor. Şekeri düşen ya da çıkan diyabet hastası gibi aşırı tepkili ya da tepkisiz siyaset tavri hakim oluyor. Akl-ı selim kayboluyor.

Seçmen “muhalefet görevi veriyor”muş

Bunun sonucunda da ister iktidar kanadında olsun, ister muhalefet kanadında olsun siyâset kurumundaki dengesizlik, toplumda sosyal diyabete zemin hazırlıyor. Siyâsî yanlışlara tepkili ya da tepkisiz olma tavrı uçlarda ortaya çıkıyor; orta yol bulunamıyor. Bir siyasî parti ya hep iyi, ya da hep kötü olarak algılanıyor. Siyâsî isimlerimiz, bu sosyal diyabetten nasibini alıyor.

Muhalif kültürün kalitesizliği hem iktidârı zorlamıyor ve iktidar dişine göre bir rakip olmadığı kendini geliştirme ihtiyacı duymuyor. Diğer taraftan partiler kendi içlerindeki muhalef fikir kalitesizliği sebebiyle kopmalar yaşıyor. Böylece partiler zâten çok az olan siyâsi güçlerini kaybediyorlar. Sonunda ülke tek amacı iktidârı devirmek olan ama ülke için hiçbir proje üretmeyen bir muhalefet ile baş başa kalıyor. Muhalefet de züğürt tesellisi ile “seçmen bize muhalefet görevi verdi” demekten ileri gidemiyor.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...