İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

KILIÇTAN KESKİN

YAYINLAMA:

Yeni duydum, dokuz yıl önce Meclis’te Türkçenin korunması için komisyon kurulmuş. Raporu şöyle başlıyormuş:

“Milletleri millet yapan unsurların başında gelen dil, birliğin ve bütünlüğün temel taşıdır… İnsanoğluna bağışlanan en büyük nimetlerden biridir.”

İnsanların hayvanlarla ortak dili yoktur ama, onlara seslenirken kullandıkları özel bir dil vardır. Köpeğe hoşt, kediye pisi pisi, tavuğa bili bili, eşeğe çüş deriz. “Oha” hangi türe hitaptır? Öküze. Şimdiii… Beren Saat adlı, melek yüzlü, “büyük star” hanım kızımızı bilirsiniz. Dün magazin sayfaları onun bir sözünü duyuruyordu. (Söz demek olası mı, kestiremiyorum). Gece bir yerden çıkarken çok sayıda gazeteci görünce onlara nasıl seslenmiş hanım hanımcık star, bilin bakalım.

“Oha” demiş.

Buyurun, buradan yakın.

Anti-feministler ona saçı uzun, aklı kısa diye aldırmayıp geçerler. Ama ülkeyi yönetme heveslisi kodamanlar arasında “öne yatmakla alta yatmak farkı” gibi konularda ağız dalaşları sürüp gitmekte. Öylece “siyaset dili” diye yeni bir kavram kazandık.

Aslında ben politikacıların hep cici çocuk olmalarının istenmesinden yana değilim. Sırasında zekice ama hınzırca ve sivri dilli konuşmaları hoşuma gider. Churchill’in şu sözüne bakın:

“Amerikalıların her işin doğrusunu yapacaklarına güvenebilirsiniz. Tabii, başka seçeneklerin hepsini denedikten sonra.”

Bizde de galizliğe, yani kabalık ve bayağılığa kaçmadan, gereğinde taşı gediğine cesurca koyabilen birkaç politikacı tanıdım. Onlardan biri Mehmet Ali Yılmaz’dır. Güneş’e yazdığım yıllarda gazetenin sahibiydi; yakından bilirim. (Ona politikacı demek doğru değil galiba. Bir ara o uğraşa soyundu, bakanlığa kadar yükseldi. Sonra, küçük hesapçı melunların düzeysizliğinden bunalınca, kendini yılanlı kuyuların dışına attı.) Konuşurken ne tepki alacağını düşünmez, dilinin ucuna gelen gerçeği sürerdi açığa. Trabzonspor Kulübü’nün fiilî Başkanı olduğu sırada (halen onursal Başkanıdır) astronomik transfer ücreti alıp da sahada işe yaramayan futbolcuları basına anlatırken “Para alırken yamyam gibiler” demişti. Rastlantıya bakın ki takımda bir siyahi oyuncu vardı. Rakipler, düşmanlar, kuyruk acılılar koalisyonu ayağa kalktı, “Irkçılık yapıyor!” diye. Oysa Kevin Campbell adlı bembeyaz oyuncu için de şunu söylemişti basına:

“Gol makinesi diye aldık; çamaşır makinesi çıktı.”

Şu aralar berbat durumda olan Trabzonspor’un içinden imdat çağrıları geliyor:

“Bizi kurtarırsa gerçek başkanımız Mehmet Ali Bey kurtarır; ona sığınalım!” yollu.

Demek galize kaçmadan sivri dilli olabilmek başarıya engel değil. Politikanın doruğuna tırmanırken ve oraya ulaştıktan sonra dilini kılıç gibi kullanan başka birinden de söz edebilirdim. Ama şu ara siyasete değinmek istemiyorum!

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...