İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Nefret mi Sevgi mi?

YAYINLAMA:

İnsan evladı toplumsal yaşama yaptıkları ve yapacaklarını anlatmaya başlamasıyla birbiriyle iletişim başladı. İletişim dokunmak, seslenmek ve yazma ile bütünleşti. Doğada toplama yanında üretmek, yetiştirmek ve bilgileri aktararak paylaşmak yaşamı daha da yaşanır hale getirdi. İşbölümü ardından da uzmanlaşma iletişimi daha da elzem kıldı.

Kürenin hangi tarafında ya da güneşin hangi tarafa nasıl geldiğine göre yaşam ve alışkanlık başladı. Yaşam su kenarında, dağın yamacında ya da geniş yaylalarda sürdürenler alışkanlıklarını ve bir sonraki günü ve yılı düşündü. Bir sonraki gün için yiyeceği olmadığında başka topluluklardan aşırmaya ve gücü yetiyorsa da el koymaya başladı.

Topluluklar kendi aralarındaki iletişim yani yazma ve konuşmayı diğer toplulukların anlamaması için özen gösterdi. Hatta aynı topluluk içinde olmalarına rağmen birçok olayı ifade edilişleri bile farklı olmakta. Yazışmalarında çok eski anlayışlardan biri olan hiyeroglif yazı sisteminde görüyoruz. Hatta bu tüm topluluklar içinde aynı dili kullansa da sadece belli kişilerin anlamasına yönelik yazı ve konuşma biçimine de şifreli biçim dendi.

İletişim konuşmak ve yazmak toplumsallaşmanın önemli bir köşe taşıdır. Tarihte gücü elinde olan ya da topluluğun yaşaması için diğer topluluklara saldıran, talan yaparak ganimet elde edil işgalci olanları gördük. Bunlar geri çekilirken talan yaptıkları toplulukların birçok alışkanlıklarını yanına aldılar. Hatta onların en önemlisi olan kültürlerini iletişim dilini alıp götürdüler.

Konuşma dilinin yanında özellikle yazı dili ayrıcalıklı bir kesime ait olduğu görülmekte. Yazı dili ilkin egemen yönetici kesimin çıkarına hizmet ederek ayrıcalıklı olduğunu gösterdi. Komşu topluluklarla yapılan antlaşma ve toplum içinde belli kurallar yazıya dökülür. Böylece yazılı tarihin başlaması çok geç olmasına rağmen toplum içinde anlaşılır olması yine Homeros’un Prometheus gibi birilerine gerek vardı. Homeros anlatılarında kutsal olan “ateşi tanrılardan çalıp ve onlara meydan okuyup insanlığa veren” Prometheus gibi yazı dilini bilen kişilerin iktidar erkinin elinde olan okuyup yazmayı insanlara öğretmesi ve açıklamasıyla aydınlanmaya başlar.

Güçlülerin galiplerin(!) yaptığı yani dayattığı anlaşmayı biliyoruz. Neden anlaşma yapmak zorunda kalındı? Ne karşılığı bunu yaptılar bedeli nedir?

Toplum içinde iktidarını elinde tutan egemen güçler Dr. Hikmet’in dilimizde pelesenk olan “ilmiye, kalemiye ve seyfiye” saç ayağına “mutlak” hâkim olmuş ve olmaya devam etmekte. Kendilerine kim rakip olmuş ise onu “nefretle” suçlamakta. Egemen hâkim güç kendi inancını ya da değerini egemenliği altında ki topluma dikta etmekte. Başlangıç kaynağı Orta Doğu olan dinlerin hemen hepsi kendilerinden olmayan her kim olursa olsun hatta sonradan baskı cebir ve şiddetle bile taraflarına geçse kendilerinden saymamakta ötelemekte. Buna rağmen onlara kendi dini inancını ve kültürünü hala dayatmakta. Bu nefret dili ve tavrı kaç yüz yıl bile geçse hala devam etmekte.

Hâkim egemen güç egemenliği altında ki toplumu hemen her türlü baskı, cebir ve şiddetle kendi özlerini ve benliklerini yok etmekte. Açlık ve yoksullukla toplumu terbiye eden güçler nefret tohumlarını toplumsal yaşamın her alanına serpti. Onların derdi hemen her şeye sahip olma bencilliği yanında doğaya karşı yaşamlarının Gılgamış gibi ölümsüz olmasını bile istedi. Uruk kralı Gılgamış’tan günümüze kadar birçok egemen güç ölümsüz olmak istedi ve bu konuda çok uğraştı ama kimse olamadı.

Evrende ki hemen her şeye hâkim olmak, herkesin kendisine biat etmesini istemek bu da yetmedi sonsuza dek yaşamak yani ölümsüz olmak onların ne kadar bencil ve kibirli olduğunu göstermekte. Bu ahlak ve yaşam değerine sahip olan “nefret” diline hâkimdi. Ne kadar kendini gizlese de içindeki insani olmayan değerlerini dışa vurup gerçek kimliğini açıklar. Hemen her şeye sahip olmak için her şeyi yapanın “insani değeri” olmadığı bir gerçek. Kendi çıkarı ve menfaati için insanları köle yapmak, sürgüne göndermek, kapalı yerlere koyarak yakan, içlerindeki kılavuz, mürşit ya da önderi en ağır bir şekilde cezalandıran, çarmıha geren, idam sehpaları kuran, derisini soyan, işkencelerden geçiren, yıllarca cezaevlerinde tutsak tutan, bir dönem halkalı zincirle, günümüzde ise ekonomik köle haline getirenler nefret tohumları saçan insanlık değeri olmayandır.

Toplum içinde kişinin derisinin renginden, fiziksel konumundan, topluluğu, düşünceyi, karşı cinsi hatta diğer canlıları sevmeyip öfkelenme, hor görme, iğrenme ve yok etme duygu ve tavrı nefretten başka bir şey değil. Birileri hayır değil diyebilir mi? Diyen çıkabilir sormak gerek “neden eziyet edip yok ediyorsun”?

Biri ya da birilerinin inancı ve değeri toplumun insani değerlerini ve iletişimi nalıncı keseri gibi kendi çıkarına göre belirleyip yok etmek istemekte. Günümüzde teknolojik gelişim iletişimi en üst boyuta çıkardı. Sorunlar insani değerler temelinde toplumun çıkarı gözetilerek çözümlenmeli.

Oysa dün olduğu gibi günümüzde de egemen güçler toplumsal temelde insani değerleri ayaklar altında çiğnerken kendileri sırça köşklerinde yaşamlarını devam ettirmekte.

Sormak gerek sizin bu iktidar ve hâkimiyet hırsı “nefretten mi sevgiden mi” kaynaklanmakta?

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...