İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

VER MEHTERİ VER...

YAYINLAMA:

Maçın daha başında on kişi kalan ve uzatmalar dahil neredeyse 90 dakika bir kişi eksik oynayan Çekler bize kök söktürdü. Sanki biz on kişi onlar on iki kişi oynuyordu. İlk Gürcü maçında da zaman zaman abuklamış son dakikalarda yırtmıştık. Bunda da aynısı oldu desek yanlış olmaz. Barış Alper’in sağa geçmesi, Cenk’in santrafor oynaması ve Çeklerin yorgunluğu birleşince galip gelip altı puanla son 16’ya kaldık. Şimdi rakip Avusturya.

Avusturya tabanca gibi bir takım. Şu anda Almanlardan da Fransızlardan da formdalar. Sert, teknik ve kaynaşmış bir milli takımları var bizim aksimize. Önceki aylarda (Mart sonuydu galiba) yaptığımız hazırlık maçında bizi perişan etmişlerdi, 6-1 yenildiğimiz maç hafızalarımızda taze daha.

Turnuvada da çok sağlam gidiyorlar. Hollanda ve Polonya’yı “patates” ettiler. Fransızlara kendi kalelerine attıkları golle şanssız şekilde yenildiler. Greizmann’ın maç içinde elini açıp nereye pas atayım dediği dakikalar oldu. Öyle güzel saha parselizasyonu ve adam paylaşımı yaptılar ki. Gizli favori desek abartmış olmayız bu turnuvada Avusturya için.

İş böyle olunca “ver mehteri”, hamaset, tarih, coğrafya falan çalışmaz. Futbolun bilindik ilke ve kuralları geçerlidir. İyi hazırlanacaksın, doğru kadro ile ve çalışan bir plan ile rakibi karşılayıp geçebilirsen geçeceksin. “Vur, kır, parçala, bu maçı kazan” burada yetmez ve yemez.

Defansif tedbirleri sağlama alınmış, orta saha ve hücumcuların da çıkarken top kaybetmediği bir Milli Takım’ın ilk hedefi maçı uzatmaya götürmek olmalıdır. Babalarımızdan öğrendiğimiz “toplu hücum, toplu müdafaa” diye bir şey varsa işte bunu bu maçta yapan biz olmalıyız. Yoksa “olmasaydı sonumuz böyle” der dururuz.

Montella Hoca ile bir futbol stilimiz olur, bir oyun planımız olur, tüm kademelerdeki milli takımlarımız aynı tarzda kurulur ve kademe kademe gelişen bize uygun bir yapıya bürünürüz diye düşünürken gene elimizde kala kala kaos ve kaostan beslenen bir oyun tarzı kaldı, bu üzücü aslında. Fatih Hoca’nın temellerini attığı ve netice de aldığı “kaotik” futbolda rakip sizin ne oynadığınızı tam analiz edemediği için bir yere kadar gidiyorsunuz ama orası oldukça kısa bir mesafe (indi-bindi) oluyor. Bize dört başı mamur bir sistem lazım ama bu turnuva onun yeri ve zamanı değil.

Sahaya çıkan Türk Milli Takımı sadece seksen milyon bizim değil, Azerbaycan’dan Kerkük’e, Kırım’dan Doğu Türkistan’a, Libya’dan Gagauz Yurdu’na, Gazze’den Keşmir’e kadar koskoca bir coğrafyanın milli takımı ve ümidi olduğunu görmekteyiz. Biz galip gelince, gol atınca mutlu olan bir mağdurlar coğrafyası bu.

Çalışma, hazırlık ve dualar buluşunca netice güzel olur inşallah diyelim. Haydi bastır Türkiye…

PS: Hafta sonu Yeni Kırkpınar için direnen eski pehlivanların “kazan kaldırdığına” dair haberler geliyor. Umalım sorun çözülür.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...