İstanbul
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Toplumsal cinnet

YAYINLAMA:

Mevlana’nın, Hacı Bektaş-ı Veli’nin yaşadığı bu topraklarda hoşgörü kültürünün yerlerde süründüğünü görmekten utanmalıyız. Hem de İslam kültürü ile yetişmişliğimizle de övünüyorken!..

Şunu en başından belirtmek isterim: Toplumsal anlamda insan olmanın inançlı olmak ya da olmamakla ilgisi olmamalı. Birileri, dinsel inancını insan olmanın bir aracıymış gibi görse de inançlı olmanın vicdansızlığı yok edemediği gibi inançsız olmanın da ahlaksızlığı yüceltmediğini hepimiz görüyoruz. Onun için de toplum olarak önce “insan” olmayı başarmalıyız.

Ne oldu bu topluma? Sokakta kalanı evine alan, yolda kalmışı gideceği yere kadar götüren ataların torunları, yolda gördüğü kadınlara edepsizce saldırıyor, küçücük çocukları katlediyor, tecavüz edip öldürüyor. Bu sapkın düşüncelerin beslendiği cehalet ne zaman akılla ve ahlakla buluşacak? Ülkemiz için adeta halk sağlığı soruna dönüşen bu beladan nasıl kurtulacağız?

“Narin” için tüm ülke ayağa kalkarken başta anne ve baba olmak üzere ağızlarına fermuar çekenler, organize kötülüklerine daha ne kadar devam edecekler?

Sokak ortasında dövülen, bıçaklanan kadın haberleri içimizi karartıyor. İşin daha da vahim olan yanı, bu tarz olayların toplum tarafından sıradanlaştırılması.

Herkes kendi hayat anlayışı veya inançsal kavramına göre kadınlarımızın yaşadıkları cinsel taciz, öldürme veya dövme gibi insanlık dışı olaylar karşısında “neden-sonuç” ilişkisi kurmaya çalışıyor. Özellikle inançsal duruşları, ahlak kavramına bakış açıları bu değerlendirmede etkili olabiliyor. Başlarına gelen kötülükler konusunda kadının kıyafet tercihini dahi sorgulayabiliyorlar. Kadın bedenini günahın simgesi olarak gören cinsiyetçi kafaların artması ülkemizin geleceği açısından büyük bir tehlike olarak her gün biraz daha büyüyor. Ülkemizde kadın ve erkeğin eşit olduğu söylemi sadece sözde kalmaya devam ediyor. Bir gecede çıktığımız “İstanbul Sözleşmesi” bunun en önemli kanıtı değil mi?

Meclisteki yasa koyucularının büyük bir çoğunluğu erkekler olduğuna göre onlara sormak gerekir: Böylesi toplumsal pisliklerin hep erkekler tarafından yapıldığını sorgulamak hiç mi aklınıza gelmiyor? Boşanmak istemediği için öldürülen, yolda tacize uğrayıp dayak yiyen, bıçaklanan kadın…

Kadınları özgürleşmemiş bizim gibi toplumlarda istismar ve şiddet gibi çağ dışı eylemlerin biteceğine inanmıyorum. Ülkemizde uygulanan politikalar sayesinde erkekliği güç, kadınlığı mahkumiyetmiş gibi gören boş kafalar günden güne artar oldu.

Toplumdaki kültürel ve psikolojik erozyona bir de toplumsal yaşamdaki sıkıntılar eklenince cinsel şiddet ve saldırılar artmaya başladı. Bir de buna sosyolojik bozulmalar eklendi. Ne ve kim idüğü belirsiz insanlar, cadde ve sokaklarımızda kontrolsüzce dolaşmaya, hatta çeteleşmeye başladılar. Bizimkiler yetmiyormuş gibi elini kolunu sallayanın rahatça gelebildiği bir ülke haline dönüşmemiz bu pisliği biraz daha büyütüp besledi.

Hukuk sistemimizdeki boşluklar, caydırıcı güç olan ceza kavramının anlamını yitirmesine neden oldu. İki üç yıla kadar hapis cezası gerektiren suçları işleyenler hapishaneye konulmadan sokağa salınıyor. Onlar da serseri mayın gibi sokaklarımızda dolaşmaya, suç işlemeye devam ediyorlar. Bu da toplumda adalete olan güveni yok ediyor. Kadınlarımıza ve çocuklarımıza yönelik şiddet, cinayet, cinsel saldırı gibi suçlara, caydırıcı cezalar verilmeli ve verilen cezalarda “iyi hal” indirimi uygulanmadan cezanın tamamını hapishanede geçirmesi sağlanmalı. Şunu unutmayın ki çocuklarınızı güvenle sokağa salamadığınız bir ülkede adaletten söz edemezsiniz. Mahkeme koridorlarında sağlanamayan adaletin “içerde” sağlanmasını beklemek de sistemdeki çürümüşlüğün kanıtıdır.

Bu toplumu oluşturan kadın erkek tüm bireyleri laik ve özgürlükçü bir eğitim ortamında yetiştirmedikçe, her bir bireyi kişisel tercihlerinden dolayı hiçbir şekilde dışlamadan eşitlikçi bir kafa yapısına ulaştırmadıkça bu ve benzeri toplumsal sorunları aşamayız biz. Bu da kadını ve erkeği sözde değil gerçek anlamda eşit yurttaşlar olarak gören, “O saatte sokakta ne geziyor? Bir kereden bir şey olmaz, demeyen siyasal iktidarların yöneteceği bir ülkede olur.

Büyük usta Yaşar Kemal şöyle demişti: Ülkemizde kadın, çocuk, ağaç ve hayvan olmayacaksın…

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...