İstanbul
Orta şiddetli yağmur
2°

Vatandaş neye göre oy verir?

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Birkaç yazıdır iktisadi altyapıdaki değişimin toplumsal üst yapıda yol açtığı değişimi anlatmaya çalıştım. En son yazımda da Küreselci – Millici ekseninde oluşan yeni siyasal kutuplaşmanın arkasındaki toplumsal yapıyı anlatmaya çalıştım. Bugün bunlarla ilgili ama biraz daha farklı bir konuyu anlatmaya çalışacağım: Vatandaş neye göre oy verir. 

SEÇMEN VE TÜKETİCİ ARASINDAKİ BENZERLİK? 

İktisat biliminde tüketici teorisi, tüketicilerin hangi maldan ne kadar tüketeceği kararını verirken dayandığı kuralları inceler. Buradan Talep Kanunu üretilir. Tüketiciler farklı mallardan yaptıkları tüketim miktarlarının belirlediği toplam faydalarını maksimum düzeye çıkarmayı amaçlarlar. Her bireyin fayda fonksiyonu kendi tercih ve beğenileri ile farklılaşır. Bireylerin faydalarını etkileyen bireysel – psikolojik etkenler olduğu gibi, kültürel – tarihi etkenler de bulunmaktadır. Örneğin ben bireysel olarak beyaz et yemem ama aynı zamanda inanmış bir Müslüman olduğum için domuz eti de yemem. Beyaz et yememe sebebim bireysel tercihim iken, domuz eti yememe sebebim kültürel – dini tercihimdir. Her tüketici sahip olduğu bütçe (düzenli gelir + kredi limiti) ile sınırlı bir harcama gücüne sahiptir. 

Yine satın aldığı her mal ve hizmetin bir fiyatı vardır. Sonuçta tüketiciler sahip oldukları bütçe ve malların fiyatlarını veri alarak her maldan tüketim miktarlarını toplam faydalarını en yüksek düzeye çıkaracak şekilde belirlerler. Bütün bunların sonucunda her tüketici kendi kafasında her mal için bir rezerv fiyata sahip olur. Bu rezerv fiyat o tüketicinin o mala verebileceği en yüksek bedeldir. Eğer malın piyasa fiyatı “rezerv fiyatını” geçirse, tüketici o malı satın almaz. Eğer malın piyasa fiyatı “rezerv fiyatının” altında kalırsa tüketici o malı satın alır. Ne kadar satın alacağını ise o mala duyduğu ihtiyacın şiddeti, malın fiyatı ve sahip olduğu bütçenin harcama kapasitesi belirler. Seçmenler, aslında, çarşıda alışveriş yapan tüketicilere benzerler. Partiler firmalara, partilerin politik vaat ve söylemleri de satın alınan mala benzer. Her tüketici politik seçimi bireysel-psikolojik etkenler kadar kültürel - tarihi etkenlere de sahiptir. Seçmenin satın almak / seçmek istediği politika onun siyasetten beklediği çeşitli ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olmalıdır. 

Bu ihtiyaçlar güvenlik ve adalet gibi zorunlu ihtiyaçlar kadar, ekonomik durum ve sosyal hizmetler gibi normal ihtiyaçları, dış dünyada söz ve prestij sahibi olmak gibi lüks ihtiyaçlar da olabilir. Bunlarla birlikte, tıpkı tüketicilerin kolay kolay vazgeçemedikleri tüketim alışkanlıkları gibi, bazı seçmenlerin de vaz geçemedikleri bir siyasi yelpazeleri bulunur. Seçmenler partilerin politika, vaat ve söylemlerini dinlerler, partilerin ideolojileri ile kendi dünya görüşlerini karşılaştırırlar, hayatlarında somut ihtiyaçlarına hangi partinin cevap vereceğini tartarlar ve bunlara göre bir karar verirler. Tüketiciler mal ve hizmetlere fiyat öderler. Seçmenler ise bir partiye destek verirken onun politikalarından sağlayacağı menfaatler ile o politikaların kendisine ödeteceği maddi ve manevi bedelleri de dikkate alırlar. Bu açıdan seçmenin iki tane kırmız çizgisi vardır: Birincisi mutlak olarak gerçekleşmesini istediği politikalardır. 

Bunları “olumlu kırmızı çizgi” olarak adlandıralım. Örneğin, bir seçmen için enflasyonun düşmesi çok önemlidir, bununla birlikte yönetimin dini hassasiyetlere sahip olmasını da istemektedir. İkincisi ise hiçbir zaman gerçekleşmesini istemediği politikalardır ki, bunları da “olumsuz kırmızı çizgi” olarak tanımlayalım. Yine aynı seçmeni örnek verecek olursak, örneğin bu seçmen için üniter devletten kesinlikle taviz verilmesi gereklidir. Buna göre örnek olarak verdiğimiz seçmenin politik tercihi şu şekilde belirlenebilir: Seçmen hem enflasyonu düşürecek politikalar istemekte, hem de bunu daha dindar bir yönetimin gerçekleştirmesini arzu etmektedir. Bu yüzden sıkı para ve maliye politikası öneren muhafazakâr bir partiye oy verebilir. 

Öte yanda kesinlikle oy vermeyeceği partiler de üniter yapıyı değil, federal devlet yapısını veya AB gibi bir üst devlet yapısına girmeyi savunan partiler olacaktır. Seçim zamanlarında yapılan anketlerde “En çok kime oy vermeyi düşünürsünüz?”, “İkinci sırada kime oy vermeyi düşünürsünüz?” ve “Kime kesinlikle oy vermeyi düşünmezsiniz?” gibi sorular sorulur. Burada amaç seçmenin olumlu ve olumsuz kırmızı çizgilerini belirlemektir. Seçmenler olumlu kırmızı çizgileri ile oy verme kriterlerini, olumsuz kırmızı çizgileri ile oy vermeme kriterlerini belirler. 

PARTİLER POLİTİKALARINI NEYE GÖRE BELİRLER? 

Seçmenler tüketiciye benziyorsa, partiler de firmaya benzer. Her firma, piyasa yapısı ve piyasadaki rakiplerinin sayı ve üretim kapasitesine göre çeşitli stratejiler belirler. Örneğin piyasada az firma varsa firma ya sadece kendi kârını maksimum düzeye çıkarmayı amaçlar, ya rakipleriyle kartel kurup piyasada tekel oluşturmayı düşünebilir ya da rakiplerini piyasadan silmek için düşük fiyattan satış yapmayı planlar. Firmalar kâr hedefi güdebileceği gibi, piyasa payını arttırma hedefi de güdebilir. Benzeri şekilde partiler genelde oy yüzdelerini arttırmayı amaçlarlar. Ancak oy yüzdesindeki artış her zaman iktidar getirmeyebilir. Bazı durumlarda partiler kendi ideolojilerine sadık kalıp, siyasi duruşlarını sağlamlaştırmak isterler. Genelde oy yüzdesini arttırabilmek için ideolojiden ufak tefek taviz verilir. 

Böylece radikal seçmenin yanında daha merkezdeki seçmene de ulaşılabilir. Bazen de partiler, tıpkı firmaların kartel oluşturması gibi, ittifak içine girebilirler. Bütün bu stratejiler sebebiyle ve bu stratejilerin sonucunda partilerin halka vaatleri kendi orijinal programlarından farklılaşabilir. Her partinin halk içinde temsil ettiği bir siyasi görüş vardır. Bu siyasi görüş partinin doktriniyle netleşir. Partiler oylarını arttırabilmek için kendi doktrinlerinden ne kadar taviz verecektir? Eğer taviz çok fazla olursa partiye sadık kemik seçmeni kaybedebilir. Elde kalan merkezdeki seçmen ise her an başka bir partiye kaçabilir. Öte yandan doktrinden uzaklaşma çok az olursa, parti iktidardan uzaklaşabilir. Partilerin arz ettikleri mal onların seçmene sundukları vaatler ve gelecek tasarımıdır. Elbette parti gerek doktrini oluştururken gerekse vaatlerini belirlerken seçmenin olumlu ve olumsuz kırmızı çizgilerini dikkate almalıdır. Eğer önerilen doktrin ve program ile sunulan vaatler halkın ihtiyaçları ile örtüşmezse, halkın kırmızı çizgilerine takılırsa “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olunur!” 

ALIŞKANLIKLAR VE KRİZ ANLARI 

Seçmenler genelde ailelerinden ve içindeki yetiştikleri çevreden elde ettikleri siyasi alışkanlıklara bağlı kalırlar. Örneğin genel olarak kendilerini sağda veya solda tanımlayan seçmenler gibi… Bu alışkanlıkların kırılması çok zordur; yani sağdaki bir seçmenin sol partiye veya soldaki seçmenin sağ partiye oy vermesi gibi… Buna rağmen güvenlik ve adalet gibi toplumun zorunlu ihtiyaçları tehdit altında ise veya ülke ağır bir ekonomik kriz geçiriyorsa, iktidardaki partinin seçmenleri tercihlerini köklü olarak değiştirebilir. Sağcılar sola veya solcular sağa oy verebilir. Bu tür kaymalar genelde sağ seçmenin başka bir sağ partiye (geçmişte ANAP’tan DYP’ye kayan seçmen gibi) sol seçmenin de başka bir sol partiye (DSP’den CHP’ye kayan seçmen gibi) yönelmesiyle sonuçlanır. Siyasi yelpazenin aynı tarafındaki partilerin ittifak kurması (örneğin AK Parti -MHP ittifakı) aynı tandanstaki seçmeni bir araya getirmekle birlikte, başarısızlık anında seçmenin büyük bir kesiminin karşı tarafa kaymasına yol açabilir. 

Öte yanda farklı cenahlardan partilerin ittifakı (CHP – İYİ Parti İttifakı gibi) kuruluş aşamasında ve seçmen profilinde farklılıklar sebebiyle problem içerse de uyumlu bir ittifak her iki partinin de oylarını ciddi bir şekilde arttırabilir, (geçmişte SHP – DYP ittifakı gibi). Sonuç olarak seçmenlerin her birinin olumlu ve olumsuz kırmızı çizgileri vardır. Aynı zamanda siyasi alışkanlıkla öteden beri içinde bulundukları bir siyasi cenah bulunur. Aynı zamanda partilerden çeşitli ihtiyaçlarına binaen talepleri de vardır. Partiler de seçmenin ihtiyaçlarını, kırmızı çizgilerini kendi teşkilat ve doktrinlerini dikkate alıp stratejilerini bunlara göre belirlemelidir. 

Tabi, bir parti için de bir firma için de en önemli faaliyet malını satabilmektedir. Firmalarda iyi pazarlamacılar olması gerektiği gibi, partinin de seçimlerdeki adayları iyi pazarlamacı olmalıdır. Partiyi ve stratejilerini seçmene iyi ve doğru bir şekilde tanıtmalıdır. Bugün Türkiye’de siyasi partilerin (özellikle muhalefet partilerinin) seçmen kitlesinin kırmızı çizgilerini ve ihtiyaçlarını doğru tespit etmedikleri kanaatindeyim. Velev ki doğru tespit etsinler, hiç de iyi pazarlamacıları olmadığı görülmektedir. Pazartesi Türkiye’nin siyaset pazarını masaya yatıracağım.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *