İstanbul
Açık
15°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce

Nihayet Gazze Anlaşması

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Nihayet Ateşkes ve Rehine-Mahkûm Takas Anlaşması üzerinde anlaşıldı. Nihayet diyoruz çünkü 15 aylık çatışma sürecinde kısa süren geçici ateşkes ve takas anlaşması dışında uzun süredir beklenen bir anlaşmaydı. İsrail -daha doğrusu Netanyahu yönetimi- bu tür bir anlaşmaya varılmasına karşıydı zaten nitekim anlaşma ile beraber Ben-Gvir hükümetten çekildiğini açıkladı. Fakat Smotrich ve partisi Netanyahu ve anlaşma ile devam etme kararı aldıkları için hükümet filan düşmüyor. 

Ben-Gvir’in, Smotrich’in ve Netanyahu’nun açıklamalarına baktığımızda İsrail sağının Anlaşmanın geleceğinden çok umutlu olmadıklarını da görüyoruz. İstemedikleri bir anlaşmayı yapmış zorunda kalmış, istemedikleri bir mesajı vermiş oldukları görülüyor. Hatta anlaşma yapmayı istemedikleri o kadar belli ki İsrail hükümetinin, çarşamba yapılan anlaşmadan perşembe cayıldı, cuma tekrar aynı anlaşma onaylandı. Pazar günü anlaşma yürürlüğe girinceye kadar İsrail Gazze’yi o bahane, bu bahane ile vurmaya devam etti. 

Netanyahu hükümeti şunu söylüyor: “Bu anlaşmayı imzalamak zorunda kaldık çünkü içeriden ve dışarıdan baskı vardı ama aslında stratejik hedeflerimiz açısından anlaşmayı uygun bulmuyoruz. İsrail’de anlaşmayı uygun bulmayanların da içinde olduğu bir siyasi ortam var. Anlaşmayı onaylayıp yürürlüğe soksak dahi ilk fırsatta cayıp Gazze savaşına dönmenin yollarını arayacağız. Dahası anlaşmanın ikinci, üçüncü aşamalarını kolay kolay göremeyeceksiniz.” Netanyahu’nun bu mesajı vermesi, verebilmeyi başarması elbette önemli ama sonuçta cuma-cumartesi anlaşmanın onaylanmasına hükümetin mecbur kalması da son derece önemli. 

Netanyahu’nun istemediği anlaşma 

Neden önemli sorusunun ilk cevabı, elbette şu sorunun cevabıyla da ilgili. İsrail, temelde çok büyük bir değişikliği olmayan ve aylar öncesinde müzakere edilen planları reddedip neden şimdi aynı unsurları içeren planı kabul etti. Netanyahu hükümetinin bu tür planları istememesinin çok açık bir nedeni var. Bu planlar İsrail için yeterince “zafermiş” gibi görünen unsurları içermiyor. Gerçi İsrail Lübnan ile de bir anlaşma- ki süresi 25 Ocak’ta dolacak, İsrail’in de 26 Ocak’tan itibaren Lübnan’dan çekilmesi gerekecek- yapmış ve sahne önünde değilse bile sahne arkasında Hizbullah ile anlaşmıştı. Dolayısıyla hasmı ile anlaşma zorunda kalmak gibi zaferden çok uzak bir temelde gerçekleşen anlaşmaları Tel Aviv’in bu ilk kez yapması değil. Fakat Lübnan ile anlaşmak ile Gazze’de Hamas ile anlaşmak arasında derin bir ayrımın olduğu da muhakkak. 

İsrail’in Hizbullah’a karşı düzenlediği operasyonlar son derece başarılıydı ve Filistin davası ile daha uzak bir mesafede İsrail’in konuyu direniş eksenine vurulan darbe çerçevesinde toparlaması/göstermesi mümkün olmuştu. Gerçekten de Hizbullah kadrolarının ve koordinasyonunun yıpratılması, Suriye’deki değişim/dönüşüm ile birleşince İran’ın ileride savunmasını akamete uğrattı, İran’ın manevra opsiyonlarını azalttı. Bu tür bir kazanç anına rağmen Hizbullah’ın tüm direncinin ve kapasitesinin, örgütün Lübnan politikasında taşıdığı ağırlık düşünüldüğünde uzun ve karmaşık sonuçlar doğurabilecek bir işgal/savaş süreci gerektirdiğini bilecek kadar tecrübeli İsrail. Bu nedenle mevzuyu (Hizbullah’ın silahsızlandırılması) Lübnan içerisindeki dönüşüme-ki bu Hizbullah’ın kendini sınırlandırmasını da kapsıyor- ve Lübnan ordusuna bıraktı. Üstelik bu konuda başarı-başarısızlık 25 Ocak sonrası Lübnan’a müdahale için her zaman kullanılabilir ama Hizbullah’ın yok edilmesi gibi bir amaç, Lübnan’a düzenlenen operasyonda zikredilmemişti zaten. 

İsrail’in Hamas-Filistin yönetimi açmazı devam ediyor 

Oysa Gazze’de, Gazze savaşında Hamas’ın yok edilmesi gerçek ve operatif bir amaçtı Tel Aviv için. İsrail’in Hamas’ı Batı Şeria’ya karşı var eden bir aktör olduğunu hatırlarsak ironik bir amaç da. Ama İsrail 7 Ekim saldırısını gerçekleşme kapasitesinin Hamas gibi bir aktörün eline, o aktörün boğazını sıkarken nasıl gelebildiğini unutamıyor. Netanyahu hükümeti, bu yüzden, rehineleri unutup Hamas’ı yeryüzünden silmek için 15 ay mücadele verdi. 15 ay boyunca Gazzeliler öldürüldü, Gazze adeta ortadan kalktı. Hamas’ın üst düzey kadroları tek tek halef-selef ilişkisi içerisinde temizlendi. Yine de 15 ayın sonunda yeryüzünden adeta silinmiş Gazze’de rehinelerin dönmesi için Hamas ile anlaşma yapmak ve Gazze’den kısmi çekilme, Gazze’nin insani yardıma açılması, Rafah sınır kapısından ve Filedelphia koridorundan çekilme gibi şartları kabul etmek durumundasınız. İsrail, Hizbullah ve İran’a karşı başarılı bir savaş yaptığını, İran’ı köşeye sıkıştırdığını düşünüyor. İran’ın Hamas’ın 7 Ekim saldırısında sahip olduğu kapasiteyi inşa ettiği düşünüldüğünde İran’ın düşerken direniş ekseni unsurlarını yanında götürmesi gerekiyor değil mi? İsrail’in imzalamak zorunda kaldığı anlaşma öyle olmadığını gösteriyor ve Tel Aviv’in Gazze’de savaşı kazanamayacağı gerçeği ile yüz yüze gelmesi anlamına geliyor. Gazze meselesi Filistin meselesi ile bağlı kalmaya devam edecek. 

Anlaşmanın - üçüncü aşamasına gelmesini pek mümkün görmüyorum ama eğer gelirse- son aşaması Gazze’yi kimin yöneteceği ile ilgili. Hamas’ın siyasi akıbeti hala belirsiz olsa da askeri kadroların büyük ölçüde ortadan kalkması 7 Ekim öncesi köklere geri dönüş için imkân veriyor. Ve tabi hiç kimse 15 ay ölünse dahi rehineler aracılığıyla pazarlık gücünün örgütün elinde hala olduğunu, 33 rehinenin (ilk aşamada serbest bırakılması planlanan) karşılığının binlerce Filistinli tutuklu olduğunu unutmayacak. İsrail, bu sonuca, Hamas’ın (ismi bu olsun olmasın) gelecekteki siyasi varlığının bu çerçevede var olmaya devam etmesine hazır değil tabi ki. İlk aşama için Rafah kapısındaki kontrolün İsrail’in elinden çıkması ve insani yardım kamyonlarının girişine izin verilmesinin Gazze kadar Hamas’a da bir soluk hattı oluşturacağının da farkında. Diğer senaryo Gazze’yi Filistin yönetimine bırakmak -ki İsrail bunu kesinlikle istemiyordu. Mahmut Abbas’tan korktuğu için değil ama FKÖ ile var olmuş Filistin Yönetiminin Batı Şeria ve Gazze’yi kanatları altında birleştirmesi iki devletli çözüme işaret ettiği için. Zaten o nedenle bazı uzmanlar, ilk aşamadan sonra ikinci aşamanın hiç gelmeyeceğini söylerken bu soluklanma anını İsrail’in Batı Şeria’ya yönelik saldırılarını güçlendirmek için kullanacağını iddia ediyorlar. 

ABD/Trump ne istiyor? 

İsrail’in Batı Şeria’da saldırıları artırabilir elbette, ama bu strateji İsrail’in İran karşısında ne yapmayı seçeceği ile de yakından ilişkili. Bu noktada anlaşmaya İsrail hükümeti hiç istemese de varılması ABD faktörünün ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Trump’ın İsrail’in güvenliğini ve gücünü önceleyen politikaları sevdiği biliniyor. Hamas ve Filistin direnişine de nasıl baktığı malum. 

Bu unsurlar birleşince Netanyahu hükümeti için bir zafer anı sayılmayacak bu ateşkes için neden İsrail’e baskı yaptığı anlaşılamayabilir. Ama Trump’ın vizyonunda anlaşılıyor ki bu anlaşma Suriye’deki geçiş, Irak ve Lübnan’daki değişim süreçlerini tamamlamak için bir gereklilik olarak ortaya çıkıyor. ABD, meseleyi bölgede İran’ın sınırlanması ve yeni bölgesel dengelerin oluşması çerçevesinde okuyor. İşleyen bölgesel dengeler için İsrail’in tam olarak kazanıp kazanmayacağı belirsiz zafer bir mihenk taşı değil- ki bu zafer için de İsrail’in ABD yardımı ve caydırıcılığına ihtiyacı var. Mihenk taşı, İsrail’in bölgenin Arap ve Müslüman toplumları ile normal ilişkiler kurabilecek hale gelmesi. Bu noktada bir yandan İsrail- Suudi Arabistan, diğer yandan İsrail-Türkiye ilişkileri kilit önemde. 

Geçtiğimiz 15 ayda Riyad’ın tutumu belki çok net değildi, Ankara’nın tutumu çok netti, ama sonuç fark etmedi. İsrail, Gazze savaşını sürdürürken Riyad ve Ankara ile ortak bir konjonktürde buluşamadı. Buluşulacak mı sorusu en önemli soru olarak Gazze Anlaşmasına varılmış olmasına rağmen havada asılı duruyor. Bir kere İsrail ve bu iki aktör arasında işleyen bir normalleşme süreci için İsrail’in Gazze Anlaşmasını son aşamasına kadar işletmesi lazım. Bu konuda Tel Aviv’in önünde duran zorlu ve istemediği seçimlere yukarıda değindik. Ben en kısa sürede Netanyahu Hükümeti’nin gözünün üzerinde kaş var diye Gazze’yi vurma fırsatı yaratacağını da düşünüyorum. Ama mesele sadece Gazze de değil, Tel Aviv’in Lübnan ve Suriye konusunda da kendini sınırlandırması gerekiyor ki Riyad ve Ankara ile yeni bir fırsat kapısı açılsın. Bu noktada Lübnan sınavında İsrail’in nasıl bir davranış sergileyeceğini 25 Ocak akabinde göreceğiz. Suriye ve PKK’ya destek meselesi ise Türkiye ile olan ilişkilerde önemli bir nokta. Netanyahu – ve yapılan sosyal medya paylaşımlarından anlıyoruz ki Netanyahu ailesi- İsrail-İran ile kapışırken Suriye’de başta Türkiye ve belli Körfez ülkelerinin ağırlığının artmasından büyük memnuniyetsizlik duyuyor. ABD’nin geçişi, geçişe destek veren bu hükümetler üzerinden destekleme kararı da İsrail’in hareket kabiliyetini şimdilik düşürüyor. O nedenle, İsrail’in ABD’ye İran’ı sınırlamak da nasıl başarılı olduğunu göstermek için cesur eylemlere Tahran karşısında girişeceğini düşünenler, Amerika’da da fırsat bu fırsat, İsrail piyonunu kullanalım diyenler var. ABD, İran’ı sınırlandırma stratejisini hangi zemine oturtacak Trump ile birlikte bunu göreceğiz. 

Ancak, ABD, İsrail’in tek başına böyle bir sınırlandırmayı yapamayacağının farkında. Keza diyelim herkes gözünü kararttı ve İran’a karşı zaten bitmemiş mücadeleyi rejimi zorlayacak bir üst seviyeye çıkartmaya karar verdi. Unutmayalım Tahran’ın elinde fazla bir direniş aracı kalmadı. Bu hafta imzalanan Rusya-İran Stratejik İşbirliği Anlaşması - kesinlikle taraflar arasında strateji ve koordinasyonu derinliğini göstermek bakımından- önemli bir anlaşma ama bir ortak savunma paktı değil. Dolayısıyla Tahran, böyle bir zorlama karşısında nükleer silahlı devlet olma seçeneğini seçip, caydırıcılığını nükleer silahlı İsrail ve ABD karşısında artırabilir. Nükleer silahlar günümüz koşullarında mükemmel caydırıcılık sağlamıyor ama hala başka bir ülkeden gelebilecek nükleer tehdit ve işgal/ilhak, kısmi konvansiyonel harbe karşı en maliyetsiz ve etkili savunma seçenekleri. 

Bu noktada ABD ve İsrail için sorun sadece nükleer silahlı bir İran ve caydırıcılık altında soluk alıp eksenlerini toparlama şansı değil. Riyad, sivil amaçlı nükleer programlarında bile “sarı pasta” adını kullanacak kadar nükleerleşme hayali kuran bir devlet. Trump, denge kurmayı istiyor ama nükleer silahların yayılmasını arzu ettiğini sanmıyorum. ABD adına İran politikasının kesinkes çöküşü demek bu. Bu nedenle Trump, İsrail hükümetine istemediği bir anlaşmayı imzalattı, şimdi de uygulanmasını sağlamak için baskı kurması ve Netanyahu’yu cayma şıkkından vazgeçirmesi gerekiyor.

Yorumlar
Yorumlar yükleniyor...
Daha fazla yorum yükle...