Yemin töreninin ardından: Trump’ın yeni Roma’sı
Haftanın olayı üzerine yazmamak olmaz. Hafta başı Trump yemin ederek göreve başladı, o günden bugüne de Davos olsun Los Angeles olsun konuşmaya ve Amerikan topraklarını büyültme sözü vermeye devam ediyor. Uzaktan seyretmesi hoş bir yeni emperyalizme hoş geldiniz partisi yaşanıyor. Emperyalist mücadele klasik anlamıyla bir paylaşım mücadelesidir ve tabi tek başına yapılmaz. Ama Trump’ın yemin töreninde ve sonrasında gözlemlemediğimiz hava ABD’nin kendisinin tek başına bir parti başlattığını, eğlenmeye başladığını ve başka olası katılımcılara göz kırptığını gösteriyor. Diğerleri partiye nasıl katılabilecekler, katılacaklar mı, bu tam belli değil. Bir yandan Rusya, hala Ukrayna saflarında uğraşıyor.
Zafer- yani sonunda zafer diyeceğimiz şey (zafer diyeceğiz çünkü Rusya için kazanç getirecek- Rusya’nın çok zor, çok uğraşla elde ettiği bir şey olacak. Rusya, kültürel yakınlık hatta aynılık tezine dayanarak kolayca kontrol altında tutabileceğini düşündüğü Ukrayna’da kanla- canla -hatta Kore askerlerinin kanıyla- savaş verirken ABD Meksika, Panama, Kanada ve Danimarka’yı -büyüklü küçüklü dört ülkeyi- aynı anda tehdit etmeyi başarıyor. Eğer bir gün revizyonist büyük güçlerin ağırlandığı masaya başta nükleer silahları nedeniyle oturabilirse Moskova, gerçekten çok algıya oynayacak elbette ama sofra başı tutulmuş durumda ve Rusya’nın üstü başı biraz yıpranmış olacak doğal olarak.
Çin, böyle bir partinin kendisine yönelik bir gözdağı olduğunun da farkında soğuk kanlı bir biçimde takılıyor. En nihayetinde- bu noktada Çin Komünist Partisi’nin rahat bir soluk aldığını söyleyebiliriz- Çin ve dünyada kimse Beijing’de YMCA şarkılarının güle oynaya söylenmesini beklemiyor. Beijing, Silikon vadisinin birbirinden nefret eden, rakip olan unsurlarının güle oynaya Trump’ın zaferini kutladıklarını fark ediyor daha çok. Uzay yarışı ve yapay zekâ konusunda ABD tekno- baronlarının neredeyse milliyetçi bir konsorsiyum oluşturduğu da görülüyor. Dolayısıyla Çin’i partilemekten ziyade çalışmak ve ABD ile adı konulmamış yeni nesil teknoloji yarışını önce bitirmek ilgilendiriyor şu anda. Elbette, tam olarak eğlenceye dahil olunmayan bu parti karşısında diğer büyük güçlerin tutumu önemli olacak. Bilinen formül, çok kutupluluk, belki Küresel Güney’in işin içine dahil ettiği post-kolonyalizm sosu ile bulanmış birçok-merkezlilik.
Halkın aklı, kalabalığın aklı…
Trump’ın ilk döneminde işe nasıl yalnız ve siyasi olarak çok güçlü başlamadığını bilenler için Trump’ın ikinci yemin töreni, öncesi ve sonrası, çok ilginç bir zıtlık oluşturuyor. Trump, ilk döneminin başında da halkın kalbini kazanmıştı. Elitizme ve müesses nizama karşı uzun saatler çalışıp, deli gibi vergi hesaplamak zorunda olan emekçi ve hayata sınırlı pencereden bakma lüksü dışında bir şey istemeyen Amerikalıların sevgilisiydi. Fakat kimse Trump’ın gerçek bir siyasi vizyonu olduğunu düşünmüyordu. Trumpizm de Amerikan istisnacılığının eksantrik bir çıktısı olarak görülüyordu. Zaten bu nedenle Trump’ın ilk başkanlığı kadrolarını belirledikten sonra kadro başını çeken ana figürler arası bir yarışa dönüşmüştü.
Bu figürler- ki zaman içerisinde tek tek kovuldular- kendi vizyonlarını Başkan’ın temsil kabiliyeti içerisine sızdırmaya çabalamıyorlardı sadece müesses nizam orada Kongre’de bir kaya gibi tüm ağırlığı ile durduğundan, bürokrasinin hücrelerinde dolandığından, Trump’tan yüz bulamadıkça müesses nizama da göz kırpıyorlardı. Bugünkü durum böyle değil. Bir kere Trump sadece halkın sevgilisi değil, halkın aklının ve kalabalıkların aklının desteklediği yegâne figür. Bu belki de bir siyasetçinin kavuşabileceği en üst destek düzeyi. Bu arada halk aklı ve kalabalıkların aklını aynı cümle içerisinde kullandım ama aynı anlamda kullanmadım. Halkın aklı ya da kamuoyunun aklı dediğimiz şey bir tür sağduyudur. Demokrat Parti’nin ABD’de emeği kaybettiği noktada nasıl bir ismi başkan adayı çıkarırsa çıkarsın kaybedeceğini, özellikle Harris gibi isimlerin müesses nizamın kuklası olarak algılanacağını söyleyen bu sağduyuydu. Kamuoyunun aklı genelde bir denge kurar ve böylece istisnai ve radikal görünecek seçimler yapılsa da bu seçimlerin neden olabileceği güvensizlik hissini dengeler. ABD’de 2024 seçimlerinde halkın belkemiğini oluşturan orta sınıf/ emek zenginlik dedi. Bu zenginliğin ancak teknoloji devlerinin uçuk-kaçık projeleri ile bütünleşerek sağlanacağını düşündü ve diğer tüm rakiplerin (Rusya, Çin) ve onların küçük etki alanları umurumuzda değil dedi- yeter ki o etki alanları küçük, küçücük kalsın. Buraya kadar gayet akılcı bir tercih- etik ya da ahlaki değil ama akılcı-.
Ama işte Amerikan seçimleri gösterdi ki sadece halkın aklı değil, kalabalıkların aklı da Trumpizm ve Trump diyor. Kalabalıkların aklı, sağduyu ve dengeye dayalı bir akıl değildir. Amacın özünü okur ve adeta eğlendirici temsili bir şiddet içerisinde ona hemen şimdi ulaşmak için merkezi iradeyi en radikal biçimiyle besler. Bir süre sonra eğlendirici ve temsili şiddet devrimci/dönüştürücü bir hal alır ve insanlar bu gösteriyi ve gösterinin ucubelerini severler ve böylece kalabalıklar amacı değil gösterinin kendisini alkışlamaya başlarlar. Bugün Trump, bazı Amerikalı siyaset bilimcilerin altını çizdiği üzere- bu gösterinin kralı. Altı boş bir kral değil kendisi, güçlü bir kral çünkü halkın ve kalabalıkların desteğine sahip. Aynı zamanda hem halkın kendisini siyasi iradeyle taçlandırdığı seçim gününde işaret ettiği amaç için siyasi bir vizyona sahip, hem de bu amacın gösterisini yönetebilecek hayal gücü ve insan kaynağına. Trump, halkın zenginlik ve büyüklük istediğinin farkında. Bunun sadece bir algı sorunu olmadığını, Amerikalıların ceplerinin dolmasını istediğini biliyor. ABD istisnacılığı, siyasi felsefe olarak, bu amacı besler üstelik. Öyleyse muhafazakâr düşüncenin sınırlarından ayrılmadan toprakları genişletmekten bahsetmek mümkün artık. Hillary Clinton kahkaha atarak dinlemiş olsa da Trump yemin töreninden bugüne bir haftadır yeni toprakları ABD'ye katmaktan bahsediyor. Bu tür bir revizyonizmi iki temele dayandırıyor. İlki eski şikâyet: ABD sömürülüyor.
Revizyonizmin gerekçeleri hazır, eğlenmeye devam
Hegemonya teorilerinin ekonomi politiğine alışık olanlar, en güçlü ve zengin aktörden diğerlerinin faydalandığı ile ilgili eski görüşe aşinadırlar. Buna göre; zavallı ABD herkesi koruyor, tüm dünya kurumlarına yardım ediyor, parasını onun bunun iyiliği için harcıyor. Üstelik takdir, teşekkür görüyor mu? Hayır kitleler ABD’den nefret ediyor. Hem nefret ediyor hem de onun pırıltısına kapılıyorlar. Dünyanın her yerinden birileri (okumuş yazmış olan birileri değil, işçiler-işsizler filan -ki Trump’ın gözünde insanvari şeyler değil onlar) bulaşık yıkayıp, lokantada garsonluk, tırda şoförlük filan yapmak için buraya geliyor. Kasabaları dolduruyor, bir yerlerde kalıyor, yiyor-içiyor ve para kazanıyor. Bu güruhları sınırlarının içinde tutması gerekenler ise aval aval bakıyorlar. Katlanılabilir bir sömürü değil ABD için.
Artık 21.yy’da ABD’nin kendini, kendi halkını, çıkarlarını düşünmesinin zamanı geldi diyor Trump. Tabi ki Amerikan yaşamı (-ki o yaşam içerisinde “loser/kaybeden” olmanız sadece bir dakikanızı alır) parlamaya devam edecek, sömürünün bedeli de kesilecek. Değer görülenler 51. Eyalet olabilir, daha uzakta olanlar (kültürel olarak, siyasi olarak filan) isimlerini değiştirsinler: Panama Kanalı, Büyük Amerika Kanalı olsun mesela, Meksika Körfezi Amerika Körfezi olsun mesela. Yutkunuyorsunuz değil mi? Daha kötüsü olabilirdi. Kanada da yaşıyor olabilirdiniz. Doğa size varlığının birliğini filan hatırlatır, Batı’nın kadim dillerini konuşup, medeni dünyanın parçası olduğunuzu düşünürken birden Panama ile aynı küme içerisinde anıldığınızı fark edersiniz, size süt/peynir/akçaağaç şurubu üretmek dışında hiçbir işe yaramayan bir ülke muamelesi yapılır. Ne diyebilirsiniz, aşağı tükürseniz Panama, yukarı tükürseniz Trump ve 51. eyalet tartışması. Trump’ın revizyonist vizyonu için dayandığı ikinci sebep, bir zamanların medenileştirme misyonunu hatırlatıyor. Trump ve Trump ABD’si dünyaya bakıyor. Grönland’ı filan görüyor. Arktik’te, içinde değerli madenleri de barındıran kocaman bir ada. Üstelik petrol ve gaz var. Peki Avrupalılar/Danimarkalılar/Grönlandlılar ne yapıyor; çevreyi koruma derdiyle bu konuda sondajın s’ini bile akıllarından geçirmiyorlar.
Hatırlanacaktır sömürgeciliği bir zamanlar meşrulaştırmak için Tanrı’nın bahşettiği zenginlikleri verimli bir biçimde kullanmak gerekir masalı uyduruluyordu. Eğer yerel halk yeterince verimli düşünemiyorsa, düşünen birilerinin gelip toprakları kontrol etmesi neden kötü olsun deniyordu. Trump da konuşmalarını yakında ABD’ye şu kadar metrekare toprak katacağım diye açıyor, “drill baby drill” (sondaj yapacağız bebeğim, sondaj) diyerek bitiriyor. Alkış, kıyamet, gözlerde ucuzlayan üretim maliyetleri, vergilerin daha az hissedileceği beklentisi. ABD Teknoloji devleri uzaya gidip, emeğin yaratıcı olmayan kısmını yapay zekaya emanet etmekten bahsederken vergilerin çok azalması beklenemez. Ama zenginleşme sonucu hissedilen acının azalacağını düşünenler o kadar çok ki. Bu da yeter. Alkışlayanların büyük kısmı askere filan yazılmadıkça dünyanın ve uzayın fethedilecek köşelerini görmeyecek zaten. Güzel evinde güzel mobilyalarının arasında güzel sofralarda oturacak ve geleneksel veya geleneksel olmayan medyada eğlenecek. Unutmayalım Elon Musk, bize sadece başarı vaat etmedi, eğlence vaat etti. Zafer konuşması olsun, Roma selamı olsun, AfD Kongresine bağlanıp Almanlara tarihsel suçluluk duygusundan kurtulması için akıl vermesi olsun, hakikaten dehşet verici bir eğlendiricilikte kendisi. Elbette yüzyıllar böyle geçmez, ama Trump formülü işletmeyi başarırsa bir direniş ufukta belirinceye kadar hayat kalabalıklar için böyle geçer.
İç rekabet (?)
Bu resme bakanlar, Trump’ın tacının ve tahtının içeriden hiç kimse tarafından sarsılamayacağını görüyor. Bu hiç rekabetin olmadığı bir düzen değil elbette. İçeride güç halkası içerisinde birbirine rakip düşünceler olmaya devam edecek: örneğin Musk’ın nefret ettikleri var ve Musk’tan nefret edenler var. Trump’a bu konu sorulduğunda Trump iç rekabeti önemsemediğini ve tüm rakip akıl yürütmeleri kendi vizyonuna bağladığını gösteren bir tutum takınıyor. O nedenle Ortadoğu veya korumacılık/gümrük vergileri konusunda hükümet veya yeni bürokrasiden çıkan farklı sesler çok önemli değil. ABD, onu da bunu da deneyebilir, esnek çözüm bulma konusunda. Ama Trump’ın Yeni Roma’sı olgun değil. Esnek olmadığı yer sonuç: sonuçta önemsediği tek şey var ABD’nin daha güçlü, daha zengin, daha caydırıcı olarak yola devam etmesi. Bunun dışında hiçbir mücadele Amerika’nın mücadelesi değil.