Anahtar Kelimeler-23 (Entelektüel-Aydın-Münevver)
Türkçe’de aynı anlama gelen ve aynı anlamda kullanılan üç kelime var: Münevver, aydın ve entelektüel. Latince kökenli “intellectual” kelimesinden gelen “entelüktüel” kelimesinin neden tek “l” ile yazıldığına dâir “TDK öyle uygun gördü”den daha başka bir açıklama olmamasını bir kenara bırakalım. Bir sonraki TDK İmlâ Kılavuzu’nda çift “l” kullanılarak “entellektüel” olarak yazılabilir. Bu üç kelimenin birbirlerinin eş anlamlısı olduğu ön kabûlünden yola çıkarak ilerleyelim. “Münevver” kelimesini Medine şehrinin tam adı olan “Medine-yi Münevvere”den (aydınlanmış şehir) biliyoruz. Münevver kelimesinden gelen “münevver”, “nevra” ve “enver” kelimelerini isim olarak kullanıyoruz. Bu üç kavramın anahtar kelime olmasını “aydın kişi” üzerinden ele alalım. Aydın kişi, ideolojik bir kör olmadığı için aydındır. Körlüğe, karanlığa karşı olduğu için ona “aydın” denir.
Aydın ve dil
Öncelikle aydın kişi, milletinin diline yâni kendi dilini, diğer bütün dillerden üstün görür ve o dile öncelik verir. Kendi dilini ikinci plâna itmez, hor ve aşağılık görmez. Kendi diliyle konuşur, kendi diliyle yazar ve okur. Kendi diliyle bilim yapar. Kendi diliyle ders anlatır. Belki beş, on tâne yabancı dil bilir ve bilmelidir ama o diller onun için her zaman “yabancı” dillerdir. Kendi dilince konuşurken araya yabancı dilden kelimeler sıkıştırmanın mârifet değil, aşağılık kompleksi olduğunu bilir.
Aydın ve târih
Aydın kişi, kendi diline bu derece hassâsiyetle önem verdiği için, fikrini kabûl etsin ya da etmesin, o dilde eser veren yazarların eserlerini okur ve anlar. Aydın kişi, kendi târihini bilir ve eleştirir ama reddetmez, kendi târihine küfretmez. Kendi târihini ve edebiyatını bilmemeyi “entellik” zannetmez. Ozanını, şâirini, âşığını bilir; sevmese tanır. Aydın kişi, târihi bugünün afyonu olarak görmez. Bugünün sorumluluklarına kurtulmak için eski defterleri açarak teselli bulmaz.
Aydın ve siyâset
Aydının kişinin mutlaka solcu olması gerekmez. Elbette bir dünya görüşü, siyâsî bir bakış açısı ve tercihi vardır. Dünya görüşü, ideolojik hâle gelip kendisine “deli gömleği” giydirmediği sürece aydın kişi; sağcı, solcu, muhafazakâr, ateist, dindar, seküler vs. olabilir. Düşüncelerinin esiri olup deli gömleği giyen kişi, akademik sıfatı, okuduğu kitap sayısı, şahsî kütüphanesinin büyüklüğü ne olursa olsun, aydın falan değildir. Tek kelimeyle “yobaz”dır. Ve yobaz, aydının yüz seksen derece tersidir. Merhum Edward Said, Entelektüel adlı eserinde aydın kişiyi “statükoyu rahatsız eden kişi” 1 olarak tanımlar. Said’e göre aydın kişinin görevlerinden biri “insan düşüncesini ve insanlar arası iletişimi kıskacı altına alan klişeleri ve indirgeyici kategorileri kırmaktır”. 2 Kısaca aydın kişi “-cı”, “-cü”, “-ist” olamaz. Aksine bu yapılara cephe alır. Aydın kişi, “hangi partiye yakınlık duyarsa duysun, hangi ülkeden gelirse gelsin ve kendini aslen neye bağlı hissederse hissetsin, insanların çektiği acılar ve yaşadığı baskılar konusunda belli doğruluk standartlarından şaşmaması gerekir.” 3 Bu yaklaşım bizi Tolstoy’un şu tespitine götürür: Acı çekiyorsanız canlısınız; başkasının acısını hissediyorsanız insansınız.” Bu seviyeden baktığımız zaman, aydın kişi, “insan”dır. Bu yüzden bir Ortodoks Hristiyan olan Edward Said’i 3 Temmuz 2000’de İkinci İntifida’da Filistinli direnişçilerin yanında Siyonist askerlere karşı taş atarken görürüz. Aydın kişinin siyâsî fikri vardır ama bir partinin iktidara gelmesi için oy vermesi bir paradokstur. Çünkü aydın kişi, mutlak muhalefettir. Aydın kişinin bir siyâsî partinin iktidar olması için ona oy vermesi onun mutlak muhalefetliğiyle çelişki oluşturur. Bu yüzden aydın kişi, “Ne İsa’ya, ne de Musa’ya” yaranamaz. Söylemesi gerektiğini düşündüğü şeyi, inandığı doğruları “nalına da mıhıına da” tavrıyla söyler. Gramsci’nin ifâdesiyle, “organik entelektüel”, aydın kişi değildir.
Aydın ve hakikat
Aydın kişi, nabza göre şerbet vermez. Rüzgârın yönüne göre yelken açmaz. Kimsenin dümen suyuna gitmez. Aydın kişi hakikatin ve gerçeğin kimliksiz 4 olduğuna inanır ve ona göre yaşar, yaşamalıdır. Tribünlere oynamaz. Kimse takdir etmese de, kimse alkışlamasa da doğru bildiğini söyler. Ama “bildiğini okuma” yanlışına düşmez. Aydın kişi, fikrinin sâhibidir; fikrinin ona sâhip olmasına, ona hükmetmesine izin vermez. Aydın kişi, fikrini değiştirebilir. “Dönek” damgası yeme cesâretini gösterir. Aydın kişi, fikirler için değil ama değerleri için ölür.
Aydın ve toplum
Aydın kişi, diğer kişileri ne takdis eder ne de tekfir ya da tahkir eder. Toplumun ortalama insan seviyesinden yukarıdadır ve olmalıdır. Ama yukarıda olmayı bir gurur sebebi yapmaz. Aksine ortalamanın o seviyeye yükselmesi için çalışır. Yâni aydın kişi, sınıflar arası geçirgenliği işletir. Bunu tersi olan davranışa, tavra ve düşünceye düşmandır. Çukurdan çıktıktan sonra merdiveni çekenler aydın değildir. Aydın kişi, bu tavırla mücâdele eder ve toplumun önünü açar. Aydın kişi, başkalarını ve toplumu bir şekle sokmaya çalışmaz. İnsanların kendi öz şekillerini bulmalarına, kendilerini gerçekleştirmelerine yardımcı olur. Aydın kişi, düzenin adamı değildir ve düzene adam yetiştirmez. Aydın kişi, iltifat görmek, alkışlanmak niyetiyle bir anlaşılma heveslisi değildir. Toplumu alıp ileri götürme görevi olan, toplumun yolunu aydınlatacak, önünü açacak ve gideceği yolu inşa edecek olan aydın kişi, toplumun onu alkışlaması derdine düşmez.

Aydın ve bilgi
Aydın kişi, bilgisini hikmet zannetmez ve “enformatik cehâlet” 5 çukuruna düşmez. Yâni aydın kişi, “mâlumatfuruş” değildir. Bilginin istifçiliğini ve tüccarlığını yapmaz. Toplumun önüne geçip onu geleceğe götürürken, her şeyi bilme gibi bir sorumluluğu yoktur. “Bilmiyorum” deme erdemini de gösterir. Her soruya cevap vermekten, her lafa girmekten imtina eder. Edward Said bu tavrı “amatör”, yâni bilgisini birine payanda olmak için parayla satmamak olarak tanımlar. Aydın kişinin bilgi ile olan ilişkisi amatörcedir. Çünkü profesyonel olursa neyi söyleyip neyi söylemeyeceğini kendisi değil, maaşını veren kişi veya kurum belirler. Aydın kişi, bilginin nesnelliğini “ücret karşılığı” öznel hâle getirmez. Amerika Birleşik Devletleri’nin önde gelen gazetelerinden birinde köşe yazarlığı yapan ünlü bir gazetecinin şu sözü bunu özetler: “Patronlarımız bildiklerimizi yazmamız için değil, yazmamamız için bize maaş verir.”
Aydın kişiliğin zirvesi
Aydın kişinin ilkelerinin fiyatı yoktur. Bu yüzden aydın kişiliğin zirve isimleri, peygamberlerdir. Onlar bir ellerine güneş, diğer ellerine ay verilse bile ilkelerini değiştirmezler, değiştiremezler. Daha sonra “suçsuz yere idam edilmeyi onur” sayan Sokrates; hem Emevî hem de Abbasî saltanatında hapsedilen İmam-ı Azam; yakılarak öldürülen Spinoza gibi isimler örnek verilebilir. Aydın kişinin bu özellikleri onun dünyadan elini ayağını çeken, fildişi kulesinde yaşayan bir insan tipi olduğu anlamına gelmez. En üst seviyesini peygamberlerde gördüğümüz gibi, aydın kişi toplumun içindedir. Aydın kişi, toplumu yukarıdan değil, içeriden aydınlatır. Aydın kişinin işi gücü, mesleği vardır. Âilesi, çoluk çocuğu, hısım akrabası vardır. Aydın kişi, toplumun her kesimindedir. Damardaki kanın vücudunun her noktasına hayat taşıması gibi, aydın kişi toplumun can suyudur.
1 Edward Said (2015). Entelektüel. Ayrıntı Yayınları, İstanbul. (s.10)
2 a.g.e. (s.11)
3 a.g.e. (s.12)
4 Şaban Ali Düzgün (2020). Kimliksiz Hakikatler. Otto Yayınları, İstanbul.
5 Nabi Avcı (2020). Enformatik Cehalet. Timaş Yayınları, İstanbul.